Genel

YUSUF AKÇURA VE TÜRK BURJUVASI

Yusuf Akçura, Türkçülük tarihinde ve Türk siyasi tarihinde ideolojik yaklaşımlar açısından en önemli isimlerden birisidir. Akçura’yı diğer siyasi karakterlere göre farklı kılan şey; Romantik milliyetçilikten uzak olması, materyalist bir tarih yorumu olması ve gerçek bir burjuvayı arzulayan birisi olması idi. Şimdi burada “gerçek bir burjuva” derken neyi kastettiğimi düşünenler olacaktır, olmalıdır da. Akçura için burjuva sadece bürokrat, asker ve entelektüellerden oluşmaz, 1921 yılında Ankara’da Serbest Halk Dersleri adlı seminerde bu anlayışı şu şekilde eleştirmektedir; “Tabaka-i münevveremiz efradının maişet-i zatiyelerinde umur-u iktisadiyenin fevkalade ehemmiyetini müdrik olmadıklarını zannetmem… Lakin mülahazat ve tedkikat-ı ictimaiye ve siyasilerinde amil-i iktisadiyi bütün vekayiin müvellidi olarak piş-i tedkike almadıkları aşikârdır”.  Bu eleştirisinin ana sebeplerinden birisi Jön Türkler ve İttihat-Terakki Partisi’nin ekonomik yaklaşımlara duyarsız kalması ve Cumhuriyetin “modernleştirici” kadrosunun bürokrat-entelektüel-asker üçlüsünden oluşmasından dolayıydı. Elbette kurucu kadroya baktığımızda bu üçlüyü görmek mümkündü ancak bu üçlü kaçınılmazdı, daha milli bir burjuvanın temelleri atılırken gerçek bir burjuvanın oluşmasını beklemek fazlasıyla zaman alabilirdi, ekonomik şartlar altında sivil burjuvanın oluşması da pek mümkün değildi, Akçura’nın Materyalist nosyonlar barındıran tarih ve siyasi yorumları açısından da emsal bir eleştiriydi bu. 1900’ün başlarında Osmanlı’da milli burjuvanın oluşturulması için çalışmalara başlanmıştı, ancak teorik olarak eksiklikler vardı, bu eksikliklerin kapatılması ve teorik temelin atılması için Yusuf Akçura, Marksizm’in yadırganan ismi Alexander Helpfend’i Osmanlı’nın iktisadi ortamının analiz edilmesi ve yazılara aktarılması için çağırdı. 1911-1914 yılları arasında Alexander Helpfend tarafından Osmanlı’da Milli İktisat Anlayışının temelleri atılmaya başlandı. Alexander Helpfend ise Marksistler arasında bir “hain” olarak anılmaktadır, revizyonistlere karşı olan radikal tutumu 1909 ve sonrasındaki yıllarda Alman destekçisi ve milliyetçi söylemleri destekleyen bir hal almıştı, Helpfend geçmişte sıkı bir Enternasyonalist idi ancak fikirleri milliyetçi söylemin Marksist ideolojinin çizgisine zarar vermeyen bir yolda olduğuna doğru şekillendi.

Akçura için siyasi hareketlerde iktisat en önemli etkendir, iktisadi anlayışın zayıf olduğu siyasi hareketlerinde hızla sonlanacağını da öne sürüyor diyebiliriz, çünkü 2. Meşrutiyetin ilanından sonra Akçura, İttihatçılara “milli iktisat anlayışı” için çağrılar yapmaktadır. Bu çağrıların sebebi aslında çok açıktır, Jön Türklerin yaptığı hatayı İttihatçılar da yapmaktadır; iktisadi anlayışlara önem vermemektedirler. İktisat tarihçisi Çağlar Keyder’de Jön Türklerin Osmanlı’nın “reformasyon” sürecinde iktisadi bilgilerinin zayıf olduğunu dile getirmiştir. Akçura’nın ekonomi merkezli anlayışı aslında Materyalist tarih ve siyasi yorumunu da beraberinde getirmektedir, Marx’ın materyalist anlayışını desteklese de sınıf konusunda kendi yorumlamalarını yapmıştır.

Osmanlı’da modernleşme İstanbul merkezlidir ve önceki yönetimlerde olduğu gibi taşra pek önemsenmemektedir, bu süreçte İttihat ve Terakki’nin Selanik’te yer alması İTC’ni “taşra burjuvazisi” konumuna düşürmektedir. Selanik’in Osmanlı kontrolünden çıkmasından sonra İstanbul’a taşınan İTC, Bab-ı Ali baskınından sonra milli iktisat anlayışını yürürlüğe koymaya başlamıştır. Bu süreçte, 1913 Teşvik-i Sanayi ilan edilmiştir, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin İstanbul başkanlığında yer alan Kara Kemal Bey ile çeşitli esnaf cemiyetleri kurulmuş ve Türk sermaye ile İtibar-ı Milliye Bankası gibi bankalar ve şirketler kurulmuştur. Aynı zamanda Osmanlı’da Friedrich List ve Friedrich Von Gentz gibi isimlerin eserleri çevriliyordu, bu isimlerin eserlerinin Osmanlı’nın mevcut dönemdeki ortak noktaları ise özgürlükçü ve rejim geçiş sürecinde statükonun korunmasını destekleyen görüşleri idi. Özellikle Friedrich List ekonomide büyük sermayelere yem olmamak için ilk olarak korumacı bir ekonomi politikasının izlenmesini ve ekonomik sistemin sağlanmasından sonra ağırlıklı olarak özgürlükçü bir ekonomiye geçilmesi gerektiğini savunur, bu anlayış İzmir İktisat Kongresi ve 1923-1938 arası dönemdeki Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomi politikalarıyla örtüşmektedir. Friedrich Von Gentz’in “statükonun korunması” konusunda bahsettiği silahlı direniş ve Metternich sisteminin savunulması ise 2. Meşrutiyet ile örtüşmektedir.

Akçura bu süreçte Marx’ın sınıf anlayışı üzerine çalışmalar yapmaktadır, Akçura Marx’ın sınıf anlayışını reddetmese dahi ülke içerisinde yer alan sınıfların çatışmasından ziyade Cumhuriyet’in ilk zamanlarında olduğu gibi iş birliği içinde olduğunu savunmuştur. Osmanlı aydınlarının sınıfsal bir bakıştan yoksunluğunu da şiddetle eleştiren Akçura, siyaseten, Marksist sınıf mücadelesi anlayışından yerli bir zengin ve girişimci sınıfın devlet eliyle yetiştirilmesi ve ülkenin milli ve demokratik inkişafının Marx’taki gibi proletarya vasıtasıyla değil de bu türedi girişimciler üzerinden, onların girişimleriyle ortaya çıkacak bir toplumsal devrim programı ortaya çıkarma çabasında olmuştur (Berktay, 1983a: 42). Akçura toplumdaki sınıfları şu şekilde dile getirmektedir; Kentlerde çalışan zanaatkarlar, gündelik ücretliler vb sınıflandırmalara başvurmuştur. Yazılarında ise bahsettiği “halk” vurgusunda “küçük esnaf” sınıfını dile getirse de Türk milliyetçiliği noktasında temsilci olan sınıfın “milli burjuva” olduğunu düşünmektedir. Akçura’nın farkı tekrardan burada anlaşılmaktadır, ekonomi odaklı bir burjuva kurulması ve bu burjuvanın sivil olması gerektiğini vurgulayan ilk isimlerden birisidir. Yerli bir burjuva, iktisat ile gerçek bir özgürlükçü ekonomi ve sermayeye sahip olunabileceğini bildirmiştir Akçura.

Akçura genellikle bir teknokrat olarak yorumlanmaktadır, bunun ana sebeplerinden birisi ise maddeci tarih yorumu, özgürlükçü-milli iktisadi anlayışı ve millici bir stratejist olmasından dolayıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda yer alan anlayışlardan birisi olan Milli Burjuva ve özgür ekonomi anlayışının kökeni ve Yusuf Akçura’nın fikirlerinden özet olarak bahsettim.

 

Buğra Veysel KOLCU

Similar Posts:

Loading

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir