Tüm Kimliklerden Arınmış Bir Birey: Kadın
TÜM YAZILARGÜNDEM
Feyyaz Mert Kurt
2/8/20214 min read
Yazıma başlamadan önce ülkemizde geçmişten bugünlere, adını duyduğumuz veya duymadığımız; isimlerinin birçoğu hafızamıza kahrederek kazınmış katledilen tüm kadınlarımızı saygıyla anıyorum.
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi yani kısaca İstanbul Sözleşmesi, 11 Mayıs 2011 tarihinde aralarında ülkemizin de bulunduğu taraf devletlerce imzalanmış ve iç hukukumuza aktarılarak ülkemizce 8 Mart 2012 tarihinde oy birliğiyle TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilmiş ve 20 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Söz konusu sözleşmenin İstanbul’da imzalanmış olması toplum içinde bilinen ismiyle İstanbul Sözleşmesi olarak tanımlanmasının temel sebebidir.
6284 sayılı kanun yani; Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetti önleme ve bununla mücadele etmeye yönelik devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesidir.
İnsan hakları sözleşmesidir denilmektedir. Çünkü; sözleşme esasen toplumsal cinsiyete dayalı olarak oluşan algıları yıkmak isterken bir taraftan da kadına yalnızca kadın olduğu için, kadının toplumsal anlamda tüm kimliklerinden uzakta İNSAN HAKLARI bağlamında korunmasını hedef almaktadır.
Kadına yönelik şiddet öncelikle ve en temel şekliyle bir insan hakkı ihlalidir.
Kadın veya erkek, toplumda iki cins bireydir, insandır. Toplum yapı taşı aile olarak sanıldığının aksine bu iki karşı cinsten oluşmaktadır.
Kadına karşı şiddeti önlemenin en temel yolunun, sözleşmenin de amacı olan, “toplumsal cinsiyet” olarak adlandırılan kadın algısını yıkmak olduğunu düşünüyorum.
Kadına insan olarak yaklaşmanın, kadını toplumsal tüm cinsiyet kalıplarından arınmış bir birey olarak görmenin ,şiddetin temeline yönelik gerçekleşen ayrımcılığı bitirmek adına kadına daha faydalı olacağı kanaatindeyim.
Kadına insan olarak yaklaşmanın 2 temel faydası olacaktır; 1.si aile-içi veya dışı, kadını bütüncül olarak koruyacak 2.si kadını herhangi bir toplumsal kalıba sıkıştırmaksızın koruyarak, kadına şiddetti önlemeye yönelik klişeleşmiş toplumsal ifadeleri değiştirecektir.
Toplumda kadına yönelik şiddette klişeleşmiş birkaç cümle ortaya çıkmıştır. Bir kadının toplumda anne veya kardeş olabileceği algısından öteye gidilememesi bu klişeyi ortaya çıkarmıştır. Herhangi bir kadına şiddet olayında toplumun büyük kesiminden çıkan tepki “senin annen, kardeşin yok mu?” ya da “ senin annen, kardeşine bu yapılsa güzel olur mu” “hepimizin anne, kardeşi” var şeklindedir. Aslında bu cümleler yıllar boyu gelen, Türk toplumunun temeli haline gelmiş olan, aile kutsiyeti durumunun yansımasıdır. Türk toplumu geçmişte bugüne aileyi toplumun temel taşı görmüş, aileye kutsallık atamış ve toplumun merkezine aileyi koymuştur.
Bu durum ilk bakışta zararlı bir olay gibi görünmese de, kadına aile içinde yüklenen sorumluluklar sonucunda kadın açısından negatif ayrıştırmacı bir özellik kazanmıştır. Aile içinde, ev içi sorumluluğun büyük kısmı kadına yüklendiği gibi, kadını toplumda ev işleriyle bütünleştiren, sosyal topluma kazandırılmasına mani olan bir hale bürümüştür.
Yıllar yılı gelişen dünyada kadının sosyal toplumda yerini alması ve halihazırda üzerine daha fazla sorumluluk alması, ailesel sorumluluklarını yanında kadına ciddi bir sorumluluk yüklemiştir. Bu sorumluluklar başlangıçta yalnız kadının yapması zorunluymuş gibi görülen, aile içi görevlerin eşler arası dağılımını gündeme getirmiştir.
Gelişen dünyada gündeme gelen bu olaylar, toplumsal bazı kalıpların yıkılmamasına ve kadını aile içi köleliğe mecbur kılmaya çalışan bir duruma itmiştir.
Ayrıca, belirtmek gerekir ki toplumda kadına yönelik şiddet aile içiyle sınırlı değildir. Sosyal hayatın pek çok noktasında kadına karşı negatif ayrıştımacı ve aşağılayıcı ifadeler mevcuttur. İşte bu yüzden kadına şiddet yalnızca aile içinde değerlendirilmemesi gereken kapsamlı ve ciddi bir sorundur.
Bu sözleşme, kadınları hem aile içi hem de aile dışı ,her türlü şiddete karşı korumayı ve toplumsal cinsiyet kalıplarını yıkmayı temel alan en önemli sözleşmedir.
Kadın, insan olduğu için değerlidir ve toplumdaki diğer karşı cins gibi bu sebeple korunmalıdır. İlgili sözleşmenin maddelerinde de belirtildiği üzere, kadına karşı şiddet aile-içi veya dışı fark etmeksizin tüm kadınları kapsayıcı, şiddete karşı korumayı tüm kadınlara yönelik isteyen bir amaçla hazırlanmıştır.
Son olarak sözlerimi bitirmeden önce, İstanbul Sözleşmesi’nin gündem olduğu ve birtakım çevrelerce kaldırılmasının düşünüldüğü bilinmektedir. Türk toplumu olarak, bu sözleşmeyi iyi değerlendirmeli ve kadını neden yaşatacağı üzerinde kuvvetli araştırmalar yapmalı , her şeyden önemlisi sözleşmenin uygulanmasının toplumsal sonuçları konusunda halkı bilinçlendirmeliyiz . Bu sayede kadını 2.sınıf muameleye layık gören ve kadın üzerinde hegemonyasını kuran çevreleri etkisizleştirmeyi başarabiliriz. Sözleşmenin ortadan kaldırılması, toplumda kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmayacağı gibi halihazırda sözleşmenin yaptırımsal gücünü/caydırıcılığını bile ortadan kaldıracaktır.
Söz konusu sözleşmenin kaldırılması çok ciddi toplumsal felaketlere sebep olacaktır. 6284 sayılı kanun bugüne kadar hak ettiği şekilde uygulansaydı toplumsal olarak kahrolarak duyduğumuz kadın cinayetleri ve kadına şiddet haberlerini duymayacaktık. 6284 sayılı Kanun, toplumda kadını her türlü cinsiyete dayalı toplumsal şiddetten koruyan elimizdeki tek en güçlü silahtır. İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİ YAŞATALIM!
Feyyaz Mert Kurt