Tahir Ceylan Yazdı: “COVİD-19 SALGINI VE TIBBİ (SAĞLIK VE TIP) İSTİHBARAT”
Koronavirüs salgını, tüm dünyada taşları yerinden oynattı. Her alanda beklenmedik sonuçlar doğurdu, doğurmaya da devam ediyor. Bu salgının arka planında istihbarat savaşlarının olduğunu da tahmin edebilmek zor değil. Bu sefer, Ebola, MERS ve SARS’tan çok daha ciddi bir salgın hastalıkla karşı karşıyayız.
Yeni koronavirüs (Covid-19) dünyamızın küresel ölçekte karşılaştığı en büyük tehditler arasına girdi. Bugün dünyayı kasıp kavuran koronavirüs salgını sadece halk sağlığı için tehlike arz etmiyor, aynı zamanda benzerine az rastlanır bir şekilde ulusların güvenliğini ve devlet mekanizmalarını tehdit ediyor. Dolayısıyla bu salgına karşı verilen mücadele dünya savaşlarını andırıyor. Bu savaşta büyük ekonomik, sosyal ve insani kayıplar kaçınılmaz olarak değerlendiriliyor. Covid-19’un yaydığı ölümcül virüs, genetik bilimini ve tıbbı ilgilendiriyor olarak değerlendirilse de bu virüsün sosyolojik, siyasi, ekonomik, sosyal güvenlik, milli güvenlik ve tarihsel boyutları bulunmaktadır.
Bu salgın şunu gösterdi ki, çok yakında su yüzüne çıkacak olan yeni dünya dengelerinde sürprizler ve ezber bozan gelişmeler her zamankinden daha fazla olacaktır. Bu, tüm dünyada yeni bir istihbarat stratejisine ihtiyaç duyulacak bir dönemin de işaretidir.
SALGINLA MÜCADELE VE STRATEJİK İSTİHBARAT
Yaşanan olumsuzluklar devletlerin, sistemlerin, kurumların sorgulanmasına, liderlerin yeteneklerinin ve iş yapma kapasitelerinin açığa çıkmasına yol açmış oldu. Oysa gelişmiş devletlerin, akıllı şirketlerin tarihsel tecrübeleri böylesine önemli ve “sürpriz” gelişmelerin olabileceğini varsayar. Bu nedenle de karar alıcıları erkenden ikaz edip büyük hatalar yapmasını önleyecek çok sayıda kurum teşkil eder ve personel çalıştırır. Bu bağlamda istihbaratın gerekliliği ve bundan yararlanılması gerekliliği ortaya çıkar. Çünkü istihbarat, muhtemel geleceği (ufkun ötesini) öngörmek, tahmin etmek ve tanımlamak için alternatif yöntemler bulunmasına yardım eder. Gerçek istihbaratın, gelecek hakkında ve ilerideki bir zamanda ne olacağı ile ilgili olduğunu belirtmek gerekir.
Bu noktada ilk akla gelen elbette ülkelerin/şirketlerin istihbarat örgütleridir. Bu küresel savaşta da istihbarat servisleri, tarih boyunca önceki savaşlarda olduğu gibi ‘gölgede’ bir rol üstlenmektedir. İstihbarat servisleri korona salgınını önleyemez. Ancak karar vericilere güvenli bilgiler sağlayarak, akıllı kararlar almalarını sağlayabilirler.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için istihbarat ve stratejik istihbarat hakkında kısaca bilgi vermekte yarar var.
Devlet adamlığının üç temel unsuru; anlama, güç ve etki’dir. Anlama, devlet adamının karar verme sürecinin çerçevesidir; küresel bakışına uygun olarak ulusal hedefleri sağlayacak güç uygulamalarına yön verir. İstihbarat ise anlamayı geliştirmek için gerekli işlenmiş bilgiyi sağlayan kritik rolü oynar. Bu rol esas istihbaratın ne, nerede, niçin, nasıl, kim ve ne zaman sorularına cevap verir ve olayların hikâye edildiği kapsamı sağlar. Kapsamı ne olursa olsun anlama, bize niçin olduğu ve ne olabileceğini söyler. Anlamayı geliştirmek bize problemi tanımlamada durum farkındalığı kazandırır. Durum farkındalığı, bizim ne olduğunu anlamamıza yardım eder, ama genellikle niçin olduğunu söylemez. Özetleyecek olursak anlama iki şekilde formüle edilir:
Durum farkındalığı + Analiz ₌ Anlama
Anlama + Hüküm ₌ Sezgi (Tedbir) [1]
Stratejik istihbarat, güvenlik politikalarının geliştirilmesi ve uygulanmasında yakın veya muhtemel önemi bulunan, yabancı ulusların veya bölgelerin bir ya da birden fazla yönü ile ilgili ve yeterli istihbarat temini olarak tanımlanmaktadır.
Sherman Kent, İkinci Dünya Savaşı sonrası güçlü bir müttefike ihtiyaç olmadan ABD’nin tüm dünya üzerindeki çıkarlarını korumak için temel ihtiyacının ‘stratejik istihbarat’ olduğunu ifade etmiştir. Stratejik istihbarat, resmi yetkililere uluslararası ilişkilerinde büyük resim vermek ve gelecekle ilgili uzun vadeli değerlendirmeler yapmak için tasarlanmıştır. Stratejik istihbarat, böylece ulusal güvenlik politikalarının bir parçası ve bazı ülkelerin daha ustalıkla kullandığı bir ulusal güç çarpanı olmuştur.
Stratejik istihbarat; 1) Şimdiki ve gelecekteki politik, askeri, ekonomik, kültürel, kriminal, dış politik eğilimler, 2) Bir ülkeye, ittifaka veya şirkete yönelik muhtemel tehditler ve bu tehditlerdeki muhtemel değişimler konusunda istihbarat sağlar. Stratejik, istihbarat, ulusal seviyede karar alma yetkisine sahip olan karar alıcılar ve bu kararların oluşma sürecine doğrudan katkıda bulunacak bürokratlar için üretilir.
Stratejik istihbarat çalışmaları, incelenen devletin imkân ve kabiliyetleri ile zaaf ve eksikliklerinden hareketle, rakibin rasyonel bir aktör olduğunu varsayarak ve diğer tüm çevre koşullarını (ilgili ülkenin diğer devletlerle, uluslararası kuruluşlarla ilişkilerini) dikkate alarak, izlemeye çalışacağı politikalar ile ilgili öngörüleri kapsar. Bu ülkenin sahip olduğu imkân ve yeteneklerin toplamından zaaf ve eksikliklerinin toplamını çıkardığımız zaman, o ülkenin gerçek gücünü bulmuş oluruz.
Stratejik istihbaratın karar alıcılara sağladığı desteği şu şekilde sıralayabiliriz:
a) Silahlı (kimyasal, biyolojik dâhil) saldırı ve savaşa kadar uzanabilecek olan, ülke menfaatlerini tehdit edici gelişmeleri önceden haber verir.
b) Örtülü hareketler düzenlemeye, yabancı liderleri etkilemeye, ülkeler arasındaki çatışmalara diplomatik ve askeri yollarla müdahale etmeye veya bunları engellemeye yardımcı olur.
c) Yeni teknolojik gelişmelerin gidebileceği yönü ve ülke için oluşturabileceği fırsat ve tehditleri öngörmeye katkıda bulunur.
ç) Diplomatik müzakereleri destekler.
d) Karşı istihbaratın yönünü belirlemeye yardımcı olur.[2]
Bir bölge veya devlet ile ilgili stratejik istihbarat elde edilmesi istenildiğinde, elbette ki isteyen yetkilinin hedef ve amacını belirtmesi beklenir. Ancak belirtmemiş olsa da, (stratejik) istihbaratçının yaklaşımı, sadece “risk/tehlike/tehdit durumu” ile sınırlı değildir. Stratejik istihbarat, diğer istihbarat faaliyetleri gibi sürekli bir faaliyettir. Barış durumunda iken de savaş olasılığı göz önünde bulundurularak stratejik istihbarat yürütülür; karşı taraftan bir tehlike oluşturulması, saldırı olması veya çatışmanın/savaşın çıkması beklenmez.
TIBBİ (SAĞLIK VE TIP) İSTİHBARAT
Covid-19’un dünyaya yeniden hatırlanmasına yol açtığı temel gerçeklerin başında tıbbi istihbarat kavramı gelmektedir. Tıbbi istihbarat, istihbarat grupları ve alt kategorileri sınıflandırılmasında, ‘savunma istihbaratı’ ana istihbarat grubunun bir alt kategorisinde yer almaktadır.[3] Tıbbi istihbarat; “veri, haber ve bilgi toplama yöntemi olarak teknik istihbaratın bir alt konusunu oluşturmaktadır. Yabancı tıp, biyoloji ve çevre bilimi kaynaklarından rakip ordular ve savaş alanı ile ilgili toplanan ve askeri planlamacıların işine yarayacak bilgiler tıbbi istihbarat alanına girer.”[4] şeklinde tanımlanmıştır. Ancak bunun günümüzde yaşanan gerçeklere göre güncellenmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Çünkü, tıbbi istihbaratın kapsamı savaş alanından daha geniş bir alana, küresel düzeye yayılmıştır.
Bunun yanısıra 21. yüzyılın ilk çeyreğinde, güvenlik ve savunma politikalarının büyük bir değişim geçirdiği görülmektedir. Bunlardan en önemlisi artık orduların savaşları kazanamadığı gerçeği ve yeni çözümler düşünme zamanıdır. Clausewitz’in “savaş politikanın başka yollarla devamıdır” iddiası da tartışmalı hale gelmiştir. Sebebi, savaş bir çözüm olmaktan oldukça uzaklaşmıştır. Sırbistan, Somali, Afganistan ve Irak gibi savaş alanlarında Batılı üstün askeri güçler ile uluslararası barış ve güvenliği sağlamak adına lokalize edilmiş savaşlar kazanılmış, hedeflenen siyasi sonuçlara diğer vasıtalar da kullanılmış olsa ulaşılamamıştır. Ayrıca, bir komplo teorisi olmaktan çıkan, dünyayı asırlardır kendi koyduğu kurallara göre yöneten küresel güçlerin (Tapınak Şövalyeleri, CFR, Bılderberg vs.) planları doğrultusunda dünyaya düzen vermek için çeşitli vasıta ve güçleri kullanmaları ile çatışmaların şeklinin değiştiği görülmektedir.
Tıbbi istihbarat konusunda kurumsal bazda çalışma yapan az sayıda ülke bulunmaktadır. ABD’de “tıbbi istihbarat”ın temellerinin 1941 yılında atıldığı biliyoruz. ABD bu konudaki çalışmalarını, ‘The National Center for Medical Intelligence-NCMI’ (Ulusal Sağlık İstihbarat Merkezi) ile başlatmıştır. ABD sınırları içerisinde Amerikan devleti personelinin ve halkını, yani kamu sağlığını korumak amaçlı çalışan bu merkez, ABD askeri ve sivil toplumların sağlığını etkileyebilecek olumsuz küresel sağlık olaylarını kontrol etmek, yönlendirmek ve kullanmak için kurulmuştur. Ulusal Sağlık İstihbarat Merkezi, ABD Savunma İstihbarat Ajansına (Defence Intelligence Agency -DIA) bağlı bir merkezdir. 1950’den, 2000’lere kadar, CIA, LSD ve diğer kimyasalların insanlar üzerinde denenmesi konusunda Amerikan Ordusu’yla eşgüdüm ve koordinasyon içinde çalışmıştır. Tıbbi istihbarat konusunda ABD’deki bir diğer kurum ise, SOD (ABD Ordusu Biyolojik Araştırmalar Merkezi Özel Operasyonlar Dairesi) dairesidir. SOD’un temel görevi CIA için biyolojik araştırmalar yapmaktır.[5]
Halen hem askeri istihbaratın hem de CIA’nin bünyesinde “tıbbi istihbarat” bölümleri vardır. Bu birimlerde, virüsolog, epidemiyolog, toksikolog, eczacı, tıp doktorları, askeri doktorlar, veteriner ve diğer uzmanlar görev yapmaktalar. Kuruluş disiplinler arası yaklaşımla sadece harekât alanında değil, tüm dünyada salgınlar, virüs, zehirli maddelerle ilgilenmektedir. Veri toplamakta, bunları analiz ederek tıbbi istihbarat üretmekte ve karar alıcılara sunmaktadır. Şüphesiz bu faaliyetler tıbbi teknoloji ve ülkelerin, liderlerin sağlık verilerine ulaşmayı ve analiz etmeyi de içermektedir.
İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ DEVREDE
Bugünlerde gündemde pek fazla yer almasa da bir süre sonra istihbarat örgütlerinin de tartışmaların merkezinde olacağı açıktır. Başka bir ifadeyle, istihbarat kurumlarının karar alıcıları korona salgınının neden olduğu “stratejik sürprizden” koruyup koruyamadıkları tartışılacaktır. Nitekim bu tartışmanın ilk işaret fişeğinin ABD’de atıldığını görüyoruz. Bazı yazarlar, ABD’nin korona salgınında gösterdiği kötü performansta istihbaratın rolünün büyük olduğunu ileri sürmekteler. Öyle ki bunun tıpkı Pearl Harbor veya 11 Eylül saldırısı gibi “stratejik fiyasko” olduğunda ısrarcılar. Bazıları ise, istihbaratın işini zamanında yaptığını, ancak karar alıcıların bunu dikkate almadığını ileri sürmekteler.
Nitekim bazı tartışmacılar ABD askeri istihbaratının kuruluşunda bulunan “tıbbi istihbarat” bölümünün Kasım 2019’da Çin’de başlayan salgına odaklanarak ihtiyaç duyduğu verileri topladığını ifade etmekteler. Veriler, sahadaki elemanlar, uydu, siber alan, sosyal medya, açık kaynaklar ve telefon, telsiz dinlemelerinden toplanmış ve analiz edilerek doğru istihbaratın üretildiğini söylemekteler. Ardından da bu istihbaratın Savunma Bakanlığı ve Beyaz Saray’a iletildiği ifade edilmekte. Ancak salgın yönetilmez hale gelip, işler sarpa sarınca, Savunma Bakanı böyle bir “bilgiden” haberinin olmadığını ileri sürerek “inkâr” yoluna sapmış görünüyor. Ocak 2020’den itibaren ise sisteme giren koranavirüs “istihbaratı” yönetim tarafından reddedilmiyor.[6]
Ayrıca, Harvard Kennedy School’dan askeri istihbarat konusunda uzmanlaşmış tarih araştırmacısı Calder Walton, Foreign Policy (ABD Dış politika dergisi) 3 Nisan’da yayınlanan yazısında istihbarat örgütlerinin korona salgınıyla mücadelede aktif bir şekilde yer aldığını belirtti. Walton, istihbarat örgütlerinin karar vericilere virüsün nasıl yayıldığına ve etkilerine ilişkin kendi çalışmalarını aktarmayı sürdürdüğünü ifade etti. Bu bilgilerin, Fort Detrick, Maryland merkezli Ulusal Tıbbi İstihbarat Merkezi NCMI’da toplanarak değerlendirildiğini yazdı. NCMI ayrıca ülke genelindeki ve yurt dışındaki virolog ve salgın uzmanlarıyla da aktif bir şekilde temas kuruyor. NCMI, Soğuk Savaş sürecinde olduğu gibi ABD’nin biyolojik tehditlere karşı gözü kulağı olarak biliniyor.
ABD istihbarat örgütlerinin koronavirüs salgınıyla mücadele kapsamında bilgi hırsızlığında bulunduğunu söyleyen Walton, sır olarak kalması istenen bilgileri ele geçirdiklerini belirtti. Ancak bunun amacının karar vericilere devletlerin salgının boyutlarına dair yayılmasını istemediği bilgileri aktarmak olduğunu kaydetti. Resmi verilerin bazen gerçek rakamlarla çelişmesi dolayısıyla özellikle Çin, Rusya, Kuzey Kore ve İran gibi ülkelerdeki durumun, yönetim tarafından bilinmesi büyük önem arz ediyor. Nitekim Çin yönetimi, salgının ilk başlarında diğer ülkelerle bilgi paylaşmayarak meseleyi örtbas etmek istemişti. Rusya ise bir süre şüphe uyandıracak kadar çok az sayıda vaka bildirdi ve ardından resmi veri akışını kestiğini duyurdu. Bu istihbarat bilgilerinin bir kısmı casuslar ve muhbirler aracılığıyla, bir kısmı yapay-zekâ teknolojisiyle, bir kısmı da uydular aracılığıyla elde ediliyor.
SALGIN SÜRECİNDE GÜÇ SAVAŞLARI
İstihbarat servislerinin önemli bir rol oynadığı üçüncü yol ise yanlış bilgilendirmeyle mücadele etmektir. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analiz habere göre, Pekin ve Washington arasında şu aralar salgınının dünyaya yayılması hususunda bir propaganda savaşı yaşanıyor. Bu savaşın özünde demokratik sitemlerin mi yoksa otoriter sistemlerin mi vatandaşlarını daha iyi koruyabildiği çekişmesi yaşıyor.
ABD’nin korona salgını vakalarında dünyada birinci sırayı aldığı bugünlerde salgını büyük ölçüde kontrol altına almayı başaran Çin yönetimi ‘yumuşak güç savaşını’ önde götürmektedir. Çin, virüsün ABD ordusu mensupları tarafından Wuhan şehrine getirildiğini iddia etmişti. ABD ise bu iddiayı yalanlayarak Çin’i komplo teorilerini yaymakla itham ediyor. ABD’li uzmanlar Çin’in iddialarının, ‘Soğuk Savaş’ sürecinde Sovyetler Birliği İstihbarat Teşkilatı KGB’nin başlattığı ‘komplo teorilerine’ benzer olduğuna dikkat çekiyor. KGB, AIDS virüsünün ABD ordusuna ait Fort Detrick’deki Amerikan Biyolojik Araştırma Enstitüsü’nde ‘infektion’ adlı bir çalışma kapsamında geliştirildiğini ileri sürmüştü. Ulusal Tıbbi İstihbarat Merkezi’nin söz konusu enstitünün devamı olması dikkati çekiyor. Yani Sovyetler Birliği ve Çin’in ABD’yi suçlayan teorileri bu noktada kesişiyor.
İstihbarat örgütlerinin koronavirüs ve benzeri salgınlarla mücadelede bulunabileceği bir diğer yol ise gözetim. Otoriter rejimlerin bu hususta hukukun üstünlüğünü ve sivil özgürlükleri destekleyen Batılı liberal demokrasilerine göre avantajları var. Çin yönetimi, hasta komşuları hakkında bildirimde bulunanlara ödül vermekten tutun, dijital kimlik takibine kadar, birçok farklı yöntem izleyerek vatandaşlarını toplu olarak gözleyebildi. ABD’de ise halen kamu sağlığı için insanların özeline müdahil olunup olunamayacağı tartışılıyor. Diğer yandan ABD’nin en önemli müttefiki olan İsrail, vatandaşlarını dijital sistemler aracılığıyla takip edeceğini bildirdi.[7]
YAKIN GELECEKTEKİ GÜVENLİK ORTAMI VE TEHDİT
Güvenlik, insanın kendisinin ve mal ve eşyalarının her türlü tehlikeden uzak olması ile kendini güvende hissetme durumu olarak tanımlanmakta. Burada güvenlik kadar güvende hissetme algısı da önemli.
Virüs tehlikesi dünya üzerinde herkesi etkiliyor ve böyle bir ortamın güvenlik içinde olduğu söylenemez. Tehlikeden zengin veya fakir herkes etkileniyor veya etkilenmeye devam edecek. Birçok üst düzey politikacı ve liderin de virüs etkisinde kaldığı bir ortamda kimse güvende değil. Dahası, önceden olduğu gibi önümüzdeki dönemde de belirli zamanlarda benzer tehlikelerle karşılaşacağız. Bunu da hemen konuyla ilgili tüm bilim insanları ifade ediyor. Bunun bilinciyle bir araya gelip, bundan sonrası için tedbirler geliştirilmesi gerekiyor.
Diğer taraftan, virüsün bilinçli olarak geliştirilip yayıldığına ilişkin ortaya atılan teorilerin doğruluğu kesinleşmiş değil ama her ne şekilde olursa olsun, bundan herkes etkileniyor. Dahası, bundan sonra bir takım kontrolsüz grup ve organizasyonların, bu tehlikeyi (biyolojik saldırıyı) bilinçli yaratması durumuna karşı, meydana çıkabilecek felaketi önleme adına da insanlık için gerekli tedbirlerin şimdiden alınması bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor.
Görülen şudur ki; nüfusun büyük bölümünün kentlerde yaşamaya başlaması, sayıları artan devasa büyüklükteki kentlerin/metropollerin yöneticilerine bundan sonra önemli görevler düşüyor. Bu bağlamda, kentlerin salgın hastalık/biyolojik saldırı, kitle imha silahlarının ve doğal afetlerin yıkıcı etkilerine karşı hazırlanması ve halk sağlığının korunmasına yönelik, olağanüstü hal ve karantina uygulamalarında hizmetlerin kesintisiz olarak yürütülmesi, yerel yönetimlerin öncelikli görevler arasında olacak.
Koronovirüs salgını, günümüzde daha önce hiç görülmeyen hastalıkların ortaya çıkması ve/veya daha önce önemini yitirmiş hastalıkların tekrar önem kazanması, tamamen tesadüf olarak değerlendirilmemesi gerektiğini ortaya koymuştur. Bu nedenle;
− Tıbbi tehditlerin bazılarının, kişi, topluluk hatta devletler tarafından bilerek veya bilmeyerek oluşturulduğu dikkate alınmalı ve tıbbi tehditlerin asimetrik olarak kullanılmaya uygun olduğu kesinlikle unutulmamalıdır.
− Örneğin, insanların savunma mekanizmasını zayıflatan bilinen ve bilinmeyen mikropların (virüslerin vb) biyolojik silah olarak kullanılması büyük bir tahribata yol açacaktır.[8]
YENİ BİR İSTİHBARAT YAPILANMASI
Koronavirüs salgını ve belirtilen tehdide karşı tüm alanlarda olduğu gibi, öğrenen örgüt olmaya niyetli istihbarat teşkilatlarının dünyasında da bir dizi değişikliğe neden olacak gibi gözüküyor. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde her ülkenin istihbarat örgütü kendi çapında “tıbbi istihbarat” bölümü kurmak, tıbbi bilgileri, verileri, yöntem ve araçları yeni bir gözle ele alacak demektir. Bunun için ülkemizde de istihbarat yapısının işlevsel yönden yeniden düzenlenerek, tıbbi istihbarat kurumlarının ivedi olarak hayata geçirilmesinin zorunlu olduğu ortaya çıkıyor.
Dünya post-modernizmin yaşadığı bu büyük tehdit sonucunda yeni bir yapılanmaya doğru gitmektedir. Bu süreçte Türkiye’de istihbarat teşkilatının ‘Yüksek’ strateji kapsamındaki en önemli görevi; ulusal güvenlik istihbaratının sağlıklı bir biçimde sağlanması ve milli güvenlik siyaset belgesinde belirtilen milli hedeflere ulaşılması için, Türkiye’ye karşı yürütülen kontr-espiyonaj (karşı istihbarat) faaliyetlerini sürdüren yabancı gizli servislere karşı, önleyici-türevsel bir istihbarat yaklaşımıyla karşı koyabilmektir.
Gerek ülkenin içinde bulunduğu tehditler ve gerekse koronavirüs salgını sürecinde elde edilecek sonuçlara göre, ulusal istihbarat kurgusu gözden geçirilmelidir. Buna göre bugünkü koşulların zorunlu kılması nedeniyle teşkil edilecek bir Tıbbi İstihbarat Merkezi, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde kurulabilir ve MİT Başkanlığı ile eşgüdümlü bir çalışma yürütebilir. Ya da, Milli Savunma Bakanlığı ve MİT Başkanlığı bünyesinde benzer şekilde tıbbi istihbarat dairelerinin kurulması gündeme gelebilir.
Kaynakça:
[1] YILMAZ Sait, Temel İstihbarat, Kripto kitaplar, 2008, Sf.82-83
[2] YILMAZ Sait, Temel İstihbarat, Kripto kitaplar, 2008, Sf.141, 142, 143
[3] YILMAZ Sait, Temel İstihbarat, Kripto kitaplar, 2008, Sf.103
[4] ÖZDAĞ Ümit, İstihbarat Teorisi, Kripto kitaplar, Ankara 2008, Sf.143
[5] ŞEN Umut Berhan/SASAM Uzmanı-Yazar, 10.04.2020, Covid-19 gölgesinde istihbarat savaşları (https://www.star.com.tr/acik-gorus/covid-19-golgesinde-istihbarat-savaslari-haber-1529838/)
[6] ÖZCAN Nihat Ali, Korona sürprizi ve ‘tıbbi istihbarat’, Milliyet, 14 Nisan 2020
[7] TAHİR Muhammed, Gölge savaşları: Korona salgınına dair istihbarat çalışmaları, Şarkul Avsat , 11 Nisan, 2020 (https://aawsat.com/turkish/home/article/2228651/g%C3%B6lge-sava%C5%9Flar%C4%B1-korona-salg%C4%B1n%C4%B1na-dair-istihbarat-%C3%A7al%C4%B1%C5%9Fmalar%C4%B1)
[8] BULUT Arslan, Tıbbi istihbarat değerlendirmesi! Yeniçağ, 4 Nisan 2020,
Similar Posts:
- Onur Erülker Yazdı: “MİLLİ EKONOMİYE GEÇİŞ YEMİNİ: İZMİR İKTİSAT KONGRESİ”
- LAİKLİK NİÇİN YAŞAMSALDIR?
- “Hasta Adam”dan “yeni Türkiye” ye…
- Ezgi Büyükkayın Yazdı: “Sandığa Giderken”
- İYİLER VE KÖTÜLER