Şeyh Sait İsyanı
ANSIKLOPEDI
4/21/20252 min read


Cumhuriyet’in ilk yıllarında, ulus devlet inşasının karşısına çıkan en büyük tehditlerden biri, 1925 yılında patlak veren Şeyh Sait İsyanı olmuştur. Bu isyan, yalnızca bir bölgesel kalkışma değil, aynı zamanda laik Cumhuriyet rejimine, ulusal birliğe ve modernleşme sürecine karşı çok boyutlu bir tepki hareketi olarak değerlendirilmelidir.
İsyan, 13 Şubat 1925'te Elazığ ve Diyarbakır çevresinde Şeyh Sait önderliğinde başlamıştır. Dışa vurumu dini temelde gerçekleşen bu kalkışma, esasen halifeliğin kaldırılması, şeriat düzeninin sona erdirilmesi ve laik eğitim reformları gibi devrim niteliğindeki Cumhuriyet uygulamalarına karşı bir karşı-devrim hareketi niteliği taşımaktadır. Şeyh Sait ve çevresindeki Nakşibendî tarikatına mensup eşraf, “din elden gidiyor” propagandasıyla halkı etkilemiş; ancak bu söylemin ardında hem eski düzeni geri getirme arzusu hem de etnik ayrılıkçı hedefler saklıydı.
İsyanın bastırılması, kısa süreli değil, ancak oldukça kararlı bir mücadeleyi gerektirmiştir. İsyan, 3 Mart 1925 tarihinde Takrir-i Sükûn Kanunu’nun çıkarılmasıyla bastırılmış; bu kanunla birlikte devlet, rejimi hedef alan tüm ayaklanmalara karşı sert önlemler alma yetkisi elde etmiştir. İstiklal Mahkemeleri yeniden görevlendirilmiş; Şeyh Sait ve önde gelen isyancılar yargılanarak cezalandırılmıştır. Şeyh Sait 29 Haziran 1925'te idam edilmiştir.
İsyanın ardından yürürlüğe konan uygulamalar, yalnızca güvenlik politikalarıyla sınırlı kalmamış; doğrudan doğruya laik devletin kurumsallaşmasını hızlandırmıştır. Tekke ve zaviyelerin kapatılması (30 Kasım 1925), kıyafet inkılabı ve medreselerin kaldırılması gibi reformlar, isyanın ardından kararlılıkla uygulanmıştır. Böylece, Türkiye Cumhuriyeti'nin modern ve laik bir hukuk devleti olarak yapılandırılması yolunda önemli adımlar atılmıştır.
Bazı çevreler, isyanı yalnızca Kürt kimliği üzerinden yorumlamaya çalışsa da, bu yaklaşım indirgemecidir. Şeyh Sait İsyanı, sadece etnik değil; irticai ve hilafetçi bir karakter taşımaktadır. Osmanlı’nın son döneminde olduğu gibi dini otoritelerin siyasetteki etkisini yeniden canlandırmayı hedefleyen bu tür hareketler, Cumhuriyet’in temel ilkeleriyle açıkça çatışmaktadır.
Sonuç olarak, Şeyh Sait İsyanı, Cumhuriyet rejimine karşı ilk ciddi meydan okuma olmuş; ancak bu kalkışma, aynı zamanda Cumhuriyet'in laik, üniter ve modern yapısının sağlamlaştırılmasına da vesile olmuştur. Atatürk ve Cumhuriyet yöneticileri, bu tehdide karşı tereddütsüz bir tutum sergileyerek devlet otoritesini ve inkılapları korumakta kararlılık göstermiştir.