Rauf Denktaş
ANSIKLOPEDI
4/21/20252 min read


Rauf Denktaş (1924–2012), Kıbrıs Türklerinin siyasal varlığını koruma ve kurumsallaştırma çabasının merkezindeki isimdir. Denktaş, tarihsel koşulların dayattığı zor bir dönemde, bir halkın hem varlık hem de kimlik mücadelesini siyasal bir çizgiye oturtmaya çalışan bir lider olarak öne çıkmıştır. Liderliğinin şekillendiği ortam, yalnızca etnik bir çatışmanın değil; aynı zamanda Soğuk Savaş’ın, emperyal hesapların ve bölgesel güç mücadelesinin iç içe geçtiği bir arenaydı.
1949’da hukuk eğitimini tamamladıktan sonra Kıbrıs Türk toplumu içindeki yükselişi hızla gerçekleşti. 1950’lerde İngiliz koloni yönetimine karşı başlayan direnişin ardından, EOKA terörüne karşı kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT)’nın oluşum sürecinde de etkili oldu. Bu dönemde Türkiye ile dirsek teması kurmuş; adadaki Türk varlığını koruma mücadelesini bir devlet politikası haline getirmeye çalışmıştır.
1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, Türk-Rum ortaklığına dayansa da bu model kısa sürede Rumlar tarafından fiilen ortadan kaldırıldı. Kıbrıs Türklerinin sistem dışına itilmesiyle başlayan siyasal yalnızlık sürecinde Denktaş, Türkiye ile koordineli hareket ederek toplumun kurumsal varlığını korumaya odaklandı. 1974’te gerçekleşen Yunanistan destekli darbenin ardından Türkiye’nin Garanti Antlaşması’na dayanarak yaptığı askeri müdahale, yalnızca askeri bir adım değil, Denktaş’ın önderliğini yaptığı diplomatik mücadelenin bir sonucuydu.
1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilan edilmesiyle, Denktaş bu yeni devletin ilk cumhurbaşkanı oldu. Görevini 2005’e kadar sürdürdü. Bu süreçte her zaman, Kıbrıs Türk halkının siyasi eşitliğine, egemenliğine ve Türkiye ile olan organik bağına vurgu yaptı. Denktaş'ın özellikle Annan Planı sürecindeki “hayır” duruşu, Türkiye içinde bile farklı şekillerde değerlendirildi. Fakat Denktaş, bu tutumuyla Rum çoğunluğun içinde “azınlık haklarıyla” yaşamayı reddeden bir toplumun sesi olmayı tercih etti.
Zaman zaman katı ve uzlaşmaz bir lider olarak anılsa da Denktaş’ın bu tutumu, yaşadığı tarihsel bağlam ve karşısındaki Rum siyasetinin tavrı göz önüne alındığında daha anlaşılır hale gelir. Onun çizgisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus-devlet temelli dış politika anlayışı ile büyük ölçüde uyumludur. Eleştirilebilecek tarafları elbette vardır; örneğin iç siyasette zaman zaman otoriter refleksler sergilemiş, genç kuşaklara alan açmakta geç kalmıştır. Ancak bu durum, onun Kıbrıs Türk halkının haklarını savunma konusundaki ısrarlı ve dirençli tavrını gölgelememelidir.