Neoliberal İslamcılığın Türkiye’yi Soktuğu Ekonomik Girdap ve Kemalist Ekonomi
TÜM YAZILARİDEOLOJI
Barış Yahya Çinçin
2/18/20204 min read
ÖNCELİKLE NEDEN YAZIYORUM?
Yazılarıma başlama dönemimin tam da Andımız ile ilgili tartışmalara denk gelmesine üzüldüm desem yalan olacak çünkü Andımız tartışması aslında kimlerin Türk ulusunun dostu, kimlerin Türk ulusunun, Atatürk devrimlerinin ve Cumhuriyet kazanımlarının düşmanı olduğunu açıkça gözler önüne serdi. Türk ve Türklük bahsi geçen her cümlede olduğu gibi İslamcılar, etnikçileri bölücüler ve liberaller gözlerini bir an olsun kırpmadan birleşmeyi kendilerine görev bildi, üstelik bu kadar da aralarının açık olduğu bir dönemde. Gece gündüz Tayyip Erdoğan eleştirisi yapan liberal tayfa, nasıl oldu da bir günde “Erdoğangillerin” safına geçti hep beraber görüvermiş olduk. İşte tam da böyle bir ortamda 1900’lerin hasta adamı Osmanlı’dan, Kemalizm ve Atatürk’ün “Tam bağımsızlık” ülküsü ile kurtulan genç Türkiye Cumhuriyeti yine aynı tarihi senaryo ile karşı karşıya. Bugün de “AKP’nin hastalıklı Neoliberal politikaları” Türkiye’yi uçuruma sürüklemektedir. Bu yüzden Kemalizm tarihteki gibi Türkiye’nin çıkar yolu, kurtuluş reçetesi olma konumuna yeniden gelmiştir. Tam da bu hususta elimden geleni yapmak, 1923’de olduğu gibi Türk ulusunu karanlık çıkmazdan Kemalizm ile çekip almak için yazmanın önemli bir görev olduğunun bilincinde olan Kemalist bir kalem olarak görevimi yerine getirmek adına buradayım.
ATATÜRK VE GERÇEK TAM BAĞIMSIZLIK KAVRAMI
Ufak bir iki soru ile başlamak istiyorum;
Erdoğan geçtiğimiz günlerde ne demişti?
“Türk olabilirsin ama Türkçülük yapma hakkın yok.” demişti.
Evet aynen böyle dedi. Peki, bu satırlar akla şu önemli soruyu da getirmedi mi sizce: Türkçülük yapmayı kabul görmeyen bir Cumhurbaşkanı nasıl tam bağımsız bir ekonomi modeli inşa edebilir?
Edemez tabii, edemez ve Türk ekonomisini yabancıların tekeline bırakır, bugün de olduğu gibi. Oysaki ne diyordu büyük Atatürk;
“Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek manasında bütün bağımsızlığından mahrumiyet demektir.”
Türkiye ne konumda şimdi? Siyasi olarak bağlı değil miyiz sizce? Mali anlamda elimiz kolumuz kıpırdıyor mu? Yargı bağımsız mı mesela? Kahramanımız Menderes bizi neden NATO’ya bağladı? Kültürel olarak ne durumdayız; yediğimiz yemeklerden, izlediğimiz filmlere kadar içinde bizden olan bir şey var mı? Müzik diyoruz, sahi biz ne dinliyoruz?
Atatürk “Her fabrika bir kaledir.” der. Türkiye’nin kalelerini birer birer yabancılara satan AKP, ne kadar milli olabilir? “Tam bağımsızlık” tek bir konuda tam bağımsızlık demek değilken, sağ olsunlar her konuda yabancı müptelası olduk…
ATATÜRK’ÜN EKONOMİ MODELİ YOK(MUŞ)
Liberaller ile komünistlerin Atatürk’e saldırma konusunda bir ortak noktaları var; hani “Türk” deyince tüm etnikçilerle bölücüler hemencecik bir oluveriyor ya, komünistler ile liberaller de öyle. Bir odaya koyun iki dakika birbirini yemeden duramayan iki uç ideoloji, konu “Atatürk’ün ekonomiye bakışı” olunca hop diye birleşiveriyorlar. “Atatürk’ün ekonomi modeli yok ki” tabii, biri sığ özgürlükçü, diğeri de sığ kamucu olunca “Tam bağımsız ve akılcı iktisat” ne demek bilmiyorlar ya da bilmek gelmiyor işlerine.
Şu komünistler, biliyorlar mı ki, Atatürk döneminde toplam 46 fabrikanın çoğu açılmış, açılamayanların ise temeli atılmıştır. Atatürk kamuculuğa önem vermişse de bir komünist değildir; o halkına sağdık bir “milli iktisatçıdır” veya liberaller, biliyorlar mıdır ki, aslında Atatürk’ün serbest piyasaya toptan karşı olmadığını, yatırımcıya destek olmak için ne kadar çaba harcadığını? Fakat Atatürk’ün, serbest piyasaya tutumuna bakıp “O bir liberaldi” de diyemeyiz. O ülkesinin yatırımcılarının ulusal ve uluslararası arenada yerini almasını isteyen dahi bir devlet adamıydı ve bir şeye kökten karşı olunmayacağını, hele bu bir ekonomi meselesi ise ne kadar ağır sonuçlar doğuracağını çok iyi biliyordu. Evet, Atatürk ne bir komünist, ne de bir liberaldi. Çünkü Atatürk; aşırı komünizmin halkı tembelleştireceğini, yeteneğin, aklın ve bilginin geri plana itileceğini, aşırı liberalizmin de sürekli güçlüden yana olup, ezileni daha çok ezeceğini biliyordu. Atatürk’ün ekonomi politikası “tam bağımsızlık ve üretim” üzerine kuruluydu, ismi de “Akılcılık” idi. Atatürk’ü kısır bir ekonomik modele sığdırmak ise tam liberallere ve komünistlere göre bir oyun. Onlar bu oyunu oynamaya devam etsinler, biz de bozmaya devam edelim.
SON OLARAK “ULUS” KAVRAMININ EKONOMİDEKİ YERİ
“Ulus devletler dünyada yıkılmaya başladı.” safsatasına gelmenizi istemem. Çünkü sıkı sıkıya bağlı uluslar kolay yıkılmazlar. Onları hem ekonomik hem de siyasi olarak bölmek isteyenler bu tezi ortaya atarlar. Ulus olmak; “Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu” doğru ama yetersiz. Ulus olmanın bir de ekonomik bir yanı vardır. Uluslar, kendi siyasetlerini, kendi maliyelerini, kendi ekonomilerini ve kendi kültürlerini üretirler. İşte Andımız’ın hedefe konulduğu tartışmanın asıl hedefi “ulus olmak” kavramıdır. Emperyalizm, sadece ulus toplumlarını kontrol edemez; çünkü onlar “milli bağımsızlık” ilkesi ile hareket ederler. Bugün AKP’nin önümüzde koyduğu “neoliberal iktisat” emperyalizmin isim değiştirerek önümüze konulmuş halidir. Emperyalizmin Türkiye üzerinde oynadığı son oyunu bozmanın en önemli yolu ise “ulus” kavramına sıkı sıkıya bağlı kalmaktan geçiriyor. Aslında AKP gibi görünen şey, emperyalizmin Türk ulusunun değerlerine olan düşmanlığıdır. Akıllı olalım, uyanık olalım bir de Atatürk’ü daha çok anlamaya çalışalım. Bir diğer yazı dizisinde görüşürüz. “tam bağımsız” kalın…
Barış Yahya ÇİNÇİN