Necip Fazıl Kısakürek
ANSIKLOPEDI
4/21/20252 min read


Necip Fazıl Kısakürek, Cumhuriyet devriminin temel felsefesi olan akılcılık, bilimcilik, laiklik ve çağdaşlaşma ilkelerine doğrudan karşı bir ideolojik hattın kültürel bayraktarlığını üstlenmiş isimlerin başında gelir. 1904 yılında İstanbul’da doğmuş; Darülfünun ve ardından Paris’te aldığı eğitime rağmen, bu birikimini ilerici ve devrimci bir zihniyete değil, metafizikçi ve mistik bir dünya görüşüne adamıştır. Cumhuriyet rejiminin çağdaşlaşma mücadelesine karşı, özellikle 1940’lardan itibaren din temelli bir "Büyük Doğu" ideolojisi çerçevesinde keskin bir karşı-propaganda yürütmüştür.
Necip Fazıl’ın esasen bir edebiyatçı olarak sahip olduğu yetenek, ideolojik önyargılarla örülü düşünce yapısının gölgesinde kalmıştır. Şiirlerinde estetik başarılar görülse de, fikir yazılarında tutarsızlık, komplocu yaklaşım ve tarihsel bağlamdan kopuk değerlendirmeler öne çıkar. Özellikle Cumhuriyet’in kurucu kadrolarına yönelik yazdığı metinlerde sıkça görülen hakaretamiz dil, onun fikir hayatını edebî derinlikten çok politik ajitasyonla yürüttüğünü ortaya koyar.
En büyük hedeflerinden biri Mustafa Kemal Atatürk olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusuna yönelik sistematik yıpratma girişimleri, sadece ideolojik bir muhalefetin değil, aynı zamanda Cumhuriyet devrimlerine duyulan tahammülsüzlüğün ürünüdür. Atatürk’ü tarihsel bağlamından kopartarak karalama çabasına girişen Necip Fazıl, bunu çoğu zaman belgelere değil, kişisel kanaatlere ve uydurulmuş anlatılara dayandırmıştır. Bu bağlamda, onun yazdıkları tarihî gerçeklikten çok ideolojik bir mitin ürünüdür.
“Büyük Doğu” hareketi, Türkiye’nin modernleşme çizgisinden sapmasını amaçlayan gerici bir düşünce sistemidir. Bu ideoloji, hilafetin kaldırılmasına, harf devrimine, laik eğitime ve kadın haklarının tanınmasına karşı açık bir reddiye niteliği taşır. Necip Fazıl, bu ideolojiyi adeta bir “manevi cihat” kisvesi altında yüceltmiş; Cumhuriyet’in özgürlükçü ve eşitlikçi değerlerine karşı Osmanlı nostaljisiyle bezenmiş bir teokrasi hayalini savunmuştur.
Devletin laik karakterine ve hukukun üstünlüğüne dayalı yapısına karşı ürettiği söylemler, Cumhuriyetin temelini sarsmaya yönelik “kültürel karşı-devrim” stratejisinin bir parçası olarak okunmalıdır. Özellikle gençlik üzerinde etkili olabilmek için maneviyatı öne çıkarırken; bireysel akılcılığa, sorgulayıcılığa ve bilimsel düşünceye düşmanlık beslemiş, halkı bu yolla Cumhuriyet’in kazanımlarından soğutmaya çalışmıştır.
Sonuç olarak Necip Fazıl Kısakürek, tarihsel olarak bir edebiyatçıdan çok, Kemalist devrimin karşısında konumlanmış ideolojik bir figür olarak değerlendirilmelidir. Cumhuriyet’in “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” birey idealine karşı geliştirdiği fikirler; Türkiye’yi geçmişin dogmalarına mahkûm etmeyi hedefleyen karanlık bir yönelimin entelektüel cephesidir. O, bu yönüyle gericiliğin mürekkep damlalı bayrağını taşıyan, fakat halk egemenliğine dayanan çağdaş bir cumhuriyeti asla sindiremeyen bir zihniyetin ürünüdür.