Genel

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’NİN MARUZ KALDIĞI EKONOMİK AMBARGO

Kuruluş tarihi olan 15 Kasım 1983’den bu yana yalnızca Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, bağımsız bir devlet olduğunu ilan etmesinin sonucunda siyasi, hukuki ve ekonomik açıdan ambargolara maruz kalmaktadır. 1994 yılında Avrupa Birliği Adalet Divanı tarafından alınan “Anastasiou” kararından bu yana ekonomik ambargo etkisini göstermektedir. Bu karar sonucunda, KKTC’nin AB ülkeleri ile ticareti tamamen sona ermiş ve Kıbrıs Türkleri resmen ekonomik izolasyona uğraşmıştır.

KKTC’nin Ekonomik İzolasyonu

1973 yılında Avrupa Birliği ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında imzalanan Ortaklık Anlaşmasında Kıbrıslı Türklerin de imzası vardı ve bu anlaşmaya göre Kıbrıslı Türkler Magusa Limanı ile Ercan Havaalanı üzerinden AB üyesi devletlere ihracat yapabilecekti. 1994 yılına kadar uygulanan bu karar, Birleşik Krallık mahkemeleri aracılığıyla AB Adalet Divanı’na başvuran Kıbrıslı Rumların girişimleri sonucunda AB Adalet Divanı Anastasiou adı verilen kararı aldı. Bu karar AB ile Kıbrıslı Türkler arasındaki ticaret uygulamasına son verirken, Kıbrıslı Türklerin şimdiye kadar ekonomik ve ticari ambargolar altında ezilmesine neden oldu. (1)

Yeşil Hat Tüzüğü

KKTC’nin ekonomik izolasyonunu sona erdirme amacıyla 2004 yılında “Yeşil Hat Tüzüğü” yürürlüğe girdi. Kıbrıslı Türklerin tarım ürünlerini ihraç etmesine olanak sağlayan Yeşil Hat Tüzüğü’ne göre Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs Rum Yönetimi’ne ait limanlar ve havaalanları aracılığıyla AB ülkelerine ihracat yapabilecekti. Fakat içerik ve uygulama bakımından oldukça sınırlı olan Yeşil Hat Tüzüğü siyasi nedenlerden dolayı amacına ulaşamadı.(2) Böylece, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin iddialarının aksine,  Kıbrıslı Türklerin AB ile serbest ticaret yapmasını sağlayamayan Yeşil Hat Tüzüğü, KKTC’nin maruz bırakıldığı ekonomik ambargoyu ortadan kaldıramadı.

AB’nin Doğrudan Ticaret Tüzüğü Taahhütleri

Referandum sonucu Annan Planı, Kıbrıslı Rumların %75’i tarafından reddedilmiş, Kıbrıslı Türklerin ise %65’i tarafından kabul edilmişti. Kıbrıs’ın AB üyeliği tek taraflı olarak gerçekleştiğinde Kıbrıslı Türklerin dikkate alınmamasına rağmen Avrupa Konseyi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile doğrudan ticarete başlanması ve maddi destek yapılması üzerine Avrupa Komisyonu’nu iki ayrı tüzük hazırlaması için görevlendirdi. AB Bakanlar Konseyi, geleceğini AB’de gören Kıbrıslı Türkler üzerindeki izolasyona son verilmesinin gerekliliğini beyan etti.(3)

Hayal Kırıklığı, Tutulmayan Sözler

Avrupa Birliği Konseyi 2006 yılında Komisyon tarafından hazırlanan tasarıdan “doğrudan ticaret” bölümünü çıkararak yalnızca “maddi destek” bölümünü onayladı. 259 milyon Euroluk destek verilmesine yönelik tüzük 27 Şubat 2006’da yürürlüğe girdi. Bu yardım Avrupa Birliği tarafından Kıbrıslı Türklere yapılan bir iyilik gibi gösterilmeye çalışıldı. Bu nedenle, Kıbrıslı Türklerin AB ile doğrudan ticaret yapmaya yönelik beklentileri Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın teşkil ettiği engeller sebebiyle karşılanmadı. Avrupa Birliği Kıbrıslı Türklere verdiği sözleri tutmadı ve sonuç olarak Kıbrıslı Türkler büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Doğrudan Ticaret Tüzüğü Avrupa Birliği kurumlarında halen daha bir tasarı olarak bulunmaktadır ve bu durum Avrupa Birliği çevrelerinde bazı olumlu gayretlerin var olduğunu gösterdiği gibi Kıbrıslı Türklerin AB ile serbest ticaret yapma umutlarını diri tutmaktadır. (4)

Çifte Standart

Konu Kıbrıslı Türkler olduğunda Avrupa Birliği, ekonomik açıdan da çifte standartlar göstermektedir. Örneğin, Avrupa Birliği, gümrük sınırları içerisinde olmayan ancak Birlik sınırları içerisinde olan Ceuta (Septe), Melilla ve Cebelitarık bölgeleri üzerinde ticari anlaşmaları uygulamaktadır. Üstelik bu bölgeler için yapılan özel ticaret rejimi başvurusu, genişleme olarak değil, uluslararası ticari mesele olarak değerlendirilmiştir. Diğer yandan, KKTC de aynı durumda olmasına rağmen Avrupa Birliği kurumları bu hususu uluslararası ticari mesele olarak değil genişleme olarak değerlendirmektedir. (5) Yerleşme özgürlüğü, rekabet özgürlüğü ve girişim özgürlüğü gibi hususlar Avrupa Birliği’nin temel ilkeleri olmasına karşın, Avrupa Birliği’nin Kıbrıs’taki toplumlara karşı olan tutumu “çifte standart” olarak özetlenebilir. Bu durum Avrupa Birliği politikalarının güvenilirliğini zedelemektedir. Kıbrıslı Türklerin 30 yılı aşkın bir zamandır maruz kalmakta olduğu ekonomik izolasyonu, AB kurumları göz ardı etmekte ve üç maymunu oynamaktadır. Kıbrıs’taki durumun tek cümleyle açıklanabilmesi için, AB tutumunun anahtar sözcüğü olan çifte standardın yanında, diğer anahtar sözcükler “adaletsizlik”, “sözler” ve “hayal kırıklıkları” da dikkate alınmalıdır.

 

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin Pozisyonu

Doğrudan Ticaret Tüzüğü konusunun bir parçası olmamasına rağmen, 2006 yılında Türkiye, soruna katkıda bulunmak amacıyla Kıbrıs Eylem Planı’nı ilan etmiştir.  Bu plana göre Türkiye, Kıbrıs Rum Yönetimi’ne ek protokol uyarınca, Kıbrıs Türklerinin ekonomik izolasyonunun kaldırılması için doğrudan ticaret düzenlemelerinin kabul edilmesiyle Türk limanlarının açılacağını duyurdu.  Bu noktada Kıbrıs sorununun çözümünde önemli bir aşama tamamlanmış olacaktır.  Avrupa Birliği, Türkiye’den ek protokolü yerine getirmesini istedi.  Ancak Kıbrıs Türklerine verdikleri sözleri henüz yerine getirmiş değiller.  Bu da Avrupa Birliği politikalarına olan güvenin azalmasına neden oluyor. (5)

Doğrudan Ticaret Tüzüğü Neden Kabul Edilmeli?

Doğrudan Ticaret Tüzüğü, Avrupa Birliği Kurumları tarafından Kıbrıslı Türkler’e ilan edilmiş olmasına rağmen, artık bir lütuf olarak gösterilmeye çalışılıyor. Avrupa Birliği sözünü yerine getirmelidir. Bununla birlikte, Avrupa Birliği, Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün kendi kurumları tarafından yürürlüğe girmesini engellemeye çalışmaktadır.  Bu durum Avrupa Birliği politikalarının güvenilirliğini ortadan kaldırmaktadır.(6)

Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün kabulü ile Kıbrıs Türkleri üzerindeki ekonomik ambargo kalkacak ve ekonomik izolasyon sona erecektir. Avrupa Birliği’nin temel ilkeleri, örneğin:  rekabet özgürlüğü, girişim özgürlüğü ve dolaşım, hizmet ve mal özgürlüğü, Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün kabulü ile geçerlilik kazanacaktır. Mevcut durumda, Avrupa Birliği sınırları içindeki bir etnik grup,  siyasi tercihleri ​​nedeniyle ekonomik izolasyona maruz kalmıştır. Bu insan hakları değerleri ile bağdaşmamaktadır. Üstelik bugüne kadar Kıbrıslı Türkler nihai çözüme yönelik tüm girişimleri desteklemişler ve kendilerine karşı sunulan planları kabul etmişlerdir. İki taraf arasındaki ekonomik refah uçurumu kapanmadığı sürece, Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüm neredeyse imkansız olmaya devam edecek.  Tüzük kabul edilmezse, Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar arasındaki ekonomik refah farkı daha da açılacaktır.  Bu da Rumların kendilerini sadece adanın gerçek sahibi olarak görmeye devam etmelerine neden olacak ve sonuç olarak adada kesin bir yerleşim mümkün olmayacaktır.  Doğrudan ticaret kuralları yürürlüğe girmediği sürece gümrüklerdeki yüksek oranlar nedeniyle Kıbrıslı Türk rekabet gücünü kaybedecektir.  Komşu toplumların AB ülkelerine yönelik serbest rekabetinde Kıbrıslı Türkler aleyhine haksız rekabete yol açacaktır.  Bu durum Avrupa Birliği’nin rekabetten bağımsız ilkesiyle çelişmekte ve insan hakları ilkelerine de aykırıdır (7) . Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün kabul edilmesi Kıbrıs Türklerine uygulanan ekonomik ambargonun kaldırılmasına katkıda bulunacağı gibi diplomatik başka olumlu sonuçlar da doğuracaktır.  Örneğin, Türkiye ile Güney Kıbrıs arasındaki ilişkilerin normalleşmesi, Kıbrıs sorununun nihai çözümü ve Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin kurtarılması yönündeki etkileri… İşte bu noktada AB’nin bir barış projesi olduğu söylemi ortaya çıkacak ve yukarıda belirtilen hedeflere ulaşılabilmesi için Avrupa Parlamentosu’nun Doğrudan Ticaret Tüzüğü’ne olumlu yaklaşması ve 2004 yılında Kıbrıs Türklerine vermiş olduğu son vaatlerin gereklerini yerine getirmesi gerekmektedir.

Sonuç

Yerleşme özgürlüğü, rekabet özgürlüğü ve girişim özgürlüğü AB’nin temel ilkeleri olmasına rağmen, pratikte AB’nin Kıbrıs topluluklarına yönelik tutumu için anahtar sözcük ‘ çifte standart ” tır. Kıbrıslı Türkler Kıbrıs’ın iki toplumundan biridir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti uluslararası hukukun gerektirdiği tüm şartları taşıyan bağımsız bir devlettir. Tanınıp tanınmamak KKTC’nin bağımsız olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu gerçeklere rağmen AB, Kıbrıs Rum Yönetimi’ni kabul etmiş, Kıbrıslı Türklerin 1571’den beri süregelen, bağımsız ve dünyaya açık olma iradesini görmezden gelmiştir. Bu, EOKA’nın Kıbrıslı Türklere yönelik silahlı saldırıları nedeniyle ilk kez 1963’te ortaya çıkan Kıbrıs meselesinin temel taşlarından biriydi.  Kıbrıs Rum Yönetimi’nin AB üyeliği ile iki toplum arasındaki ekonomik refah farkı artmıştı. Annan Planı’nın Rum tarafı tarafından geniş bir yüzdeyle reddedilmesi, AB kurumlarını Kıbrıslı Türklerin lehine bir şeyler yapmaya motive etti.  Doğrudan Ticaret Tüzüğü 2004’te verilen sözlerden sadece biriydi. Ne yazık ki AB kurumları bu sözü henüz tutmadı.  AB tarafından bazen Türkiye’nin Kıbrıs’taki rolü, bazen de Türkiye, AB ve Kıbrıs Rum Yönetimi arasındaki çekişmeler bahane edildi.  AB kurumları, Rum tarafının vetosunun Lizbon Antlaşması’ndan önce olması nedeniyle Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nü yürütemedi.  Lizbon Antlaşması ile yapılan değişikliklerle Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün AB tarafından kabul edilmesinin önünde artık yasal bir engel bulunmamaktadır.  Ancak AB kurumları üç maymun rolü oynamakta ve Kıbrıs Türklerinin 30 yılı aşkın bir süredir maruz kaldığı ekonomik izolasyonu görmezden gelmektedir.  Kıbrıs’taki durumu tek bir cümle ile anlatmak için, çifte standardın yanı sıra, AB’nin tutumunun anahtar kelimesi, ‘adaletsizlik’, ‘vaatler’ ve ‘hayal kırıklıkları’ gibi diğer anahtar kelimeler de bu olayda değerlendirilmelidir.

 

 

Referanslar

Atun, S. (2012). Doğrudan Ticaret Tüzüğünün Avrupa Birliğinde Kabul Edilmesi Durumunda        Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine Etkileri, Kıbrıs Uyuşmazlığı Çalıştayları, p. 5-10.

Coşkun, Y. (2018). The Failure of the Greek- Turkish Dialogue on the Cyprus Problem (1966-67) and British Policy, Karatekin Edebiyat Dergisi (KAREFAD), p.43-58.

Çerkez, G. (2012). Doğrudan Ticaret Tüzüğünün Avrupa Birliğinde Kabul Edilmesi Durumunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine Etkileri, Kıbrıs Uyuşmazlığı Çalıştayları, p. 12-18.

Eralp, N.A. (2010). Doğrudan Ticaret Tüzüğü: Tüm Taraflar İçin Bir Çıkış Yolu Olabilir mi?, TEPAV Politika Notu, p. 1-5.

Gülmez, S.B., Gülmez, D.B. (2008). The EU Conditionality in the Cyprus Problem: Catalyzing Euro-Scepticism in Turkey?, Journal of Cyprus Studies, p. 28-30.

Poroy, M.A. (2012). Workshops on Disputes of Cyprus, International Cyprus University, İstanbul, p.19-25.

Ulusoy, K. (2015). Doğu Akdenizde Güç Mücadelesi ve Kıbrıs Sorunu, USAK, p. 117-125.

Similar Posts:

Loading

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir