DergiSiyaset

KEMALİST MİLLİYETÇİLİK VE TÜRK OCAKLARI

Yazan: Bahadır Gürbüz

Türk milliyetçiliği yaklaşık olarak 150 yıllık tarihe sahip bir olgudur. Milliyetçiliğe dair ilk çalışmalar 19. Yüzyılın ortalarına kadar izleri takip edilebilen Türkoloji çalışmalarına kadar geriye götürülebilir. Her ne kadar ilk çalışmaların başladığı tarihlerde milliyetçilik anlayışı henüz doktriner hale gelmemiş olsa da, bu ilk çalışmaların teorik anlamda milliyetçilik fikriyatının oluşmasındaki önemli etkisi günümüzde artık genel kabul halini almıştır. Milliyetçilik fikrinin Osmanlı camiası içerisinde en son Türklerde tecessüm etmesi geçmiş birçok çalışmanın da işaret ettiği üzere Osmanlı’nın imparatorluk yapısı gereği birçok farklı etnik ve dini grubu içinde barındırmasından ve söz konusu farklı grupları bir arada tutabilmek maksadıyla geliştirmiş olduğu ‘’millet’’ yapısından ileri gelmektedir. Türkler imparatorluğun kurucu öğesi olmalarından mütevellit devletin dağılmaması maksadıyla milliyetçilik düşüncesinden uzun süre uzak durmuşlardır. Osmanlı’nın oluşturduğu ‘millet’ sistemi de bizatihi milliyetçilik anlayışlarının gelişmesine imkan vermemektedir. Çünkü söz konusu millet sistemi ismi her ne kadar millet olsa da modern anlamdaki millet ifadesinden farklı bir olguyu nitelendirmek için kullanılmaktadır. Siyasi bir kavram olan modern millet anlayışından çok farklı bir anlayışa sahip olan Osmanlı’nın millet sisteminde her türlü azınlık dini bir cemaat olarak kabul edilmekte idi. Kendi içlerinde dini ve kültürel yapılarını muhafaza etmelerine müsaade edilen bu yapılar Osmanlı’ya vergi vermekle mükelleftiler. Ayrıca bu gruplar kendi dillerini de yine muhafaza ediyorlardı. Bunun haricinde özellikle gayri-müslim olan azınlıklar askerlikten de muaf tutuluyorlardı. Bu noktada söz konusu millet ifadesi ile modern anlamda millet kavramının karıştırılmaması maksadıyla özellikle Cumhuriyet döneminde Ulus kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Türkçe’de millet ifadesi dini referanslar barındırırken Ulus kavramı seküler bir temelde tanımlanmaktadır. Ancak biz yazı boyunca millet ve milliyetçilik ifadesini kullanmaya devam edeceğiz. Buna sebep ise bir kavram kullanıldığı bağlam içinde anlam kazanır. Bağlam yerli yerince oturtulursa kavrama dair kafa karışıklığı da giderilecektir.

Osmanlı son dönemlerinde artan oranda Batı kaynaklı milliyetçilik akımlarının İmparatorluk sınırları dahilindeki azınlıklar üzerinde önemli etkiler oluşturduğundan bahsedilmişti. Buna karşılık belirli bir dönem için Osmanlıcılık fikri Avrupa’dan yayılan milliyetçilik akımına karşı İmparatorluk içindeki etnik ve dini grupları bir arada tutabilmek maksadıyla kullanılmaya çalışılmıştır. Fakat hiçbir ortak kültüre, anlayışa ve ülkü birliğine sahip olmayan ve özellikle iktisadi ilişkileri marifetiyle yabancılarla ortak hareket eden gayri-müslim azınlıklar İmparatorluktan ayrılmak yönünde güçlü bir irade ortaya koymuşlardır. Dolayısıyla Yusuf Akçura’nın Üç Tarzı Siyaset risalesinde detaylı bir şekilde analiz ettiği gibi Osmanlıcılık fikri gerçekçilikten uzak bir hayal olarak kalmıştır. İslamcılık siyaseti Osmanlıcılık fikrinin alternatifi olarak ön plana çıkmıştır. Ancak bununla birlikte Türkçülük düşüncesi de etkisini göstermeye başlamıştır. Özellikle Türk Ocakları etrafında kümelenen önemli bir aydın grubunun çaba ve gayretleri, ardından İslamcılık siyasetinin genel başarısızlığı sayesinde Türkçülük en önemli düşünce akımı haline gelmiş ve Milli Kurtuluş Savaşı akabinde kurulan Cumhuriyetin pratik siyasetine de aktif etki etmeye başlamıştır. Şu tespit hiç su götürmez bir gerçektir ki; Cumhuriyeti kuran kadrolar II. Meşrutiyet döneminin Türkçü düşünür ve pratisyenlerinden başkaları değildir. Bunun en önemli göstergesi Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki süreçte Türk Ocaklarının neredeyse tamamen bir devlet kuruluşu haline gelmesidir. Devrimlerin bekçisi haline gelen Türk Ocakları, Atatürk’ün rotasını tayin ettiği istikamette toplumu bilinçlendirmek ve yönlendirmek için kullanılan en güçlü araç halini almıştır. Üst düzey yönetimde bulunan üyelerinin neredeyse tamamı CHF üyesi ve milletvekili olan Türk Ocakları, cumhuriyetin kuruluşu akabinde devrimlerle birlikte birtakım düşünsel dönüşümler de yaşamıştır. Türk Ocaklarının yaşadığı bu dönüşümler, üzerinde özellikle son yıllarda çok fazla spekülasyon yapılan Kemalist Milliyetçilik anlayışının gerçeğe uygun bir şekilde anlaşılması için kritik öneme sahiptir.

Söz konusu değişimlerden en önemlisi Osmanlı devrinde Türk Ocaklarında hakim olan Pan-Türkist anlayış yerini Kemalizm’in vatan olarak kabul ettiği sınırlar içerisinde bir milliyetçilik anlayışına bırakmıştır. Millet kavramına daha önceleri toprakla sınırlandırılmış hudutlar tayin etmeyen Türk Ocakları Cumhuriyet rejimi ile birlikte bu düşüncesini rafa kaldırmıştır. Belki üyeleri kişisel anlamda bu rüyadan vazgeçmese de kurumsal olarak pan-türkizm düşüncesi terk edilmiştir. Buna ilaveten milliyetçilik düşüncesi dini referanslarından tamamen sıyrılmış ve seküler bir tanımlamaya gidilmiştir. Ayrıca artık milliyetçilik anlayışı Kemalizm’in oluşturmaya çalıştığı çağdaş toplum yapısının var edilmesi misyonunu da yüklenmiştir. Türk Ocakları da söz konusu misyonun en güçlü misyonerlerinden birisi halini almıştır. Vatan olarak sınırları çizilmiş toprak parçasında çağdaş bir hüviyete sahip bir millet oluşturmak maksadına sahip Kemalist bir milliyetçilik düşüncesi Türkçü cereyan içerisinde hakim kılınmıştır.

Türk Ocakları sadece milliyetçilik çizgisi içinde halkın bilinçlendirilmesi görevini üstlenmekle kalmamıştır. Ayrıca birçok devrimin fikri zeminin bizzat hazırlanmasında da aktif görev almıştır. Örneğin başlangıçta ihtiyatlı yaklaştıkları harf devriminin dahi altyapısının oluşturulmasında Türk Ocağı üyeleri bizzat çalışma yürütmüşlerdir. Sonraları Batılı ülkelerin emperyalist akımlarına temel teşkil eden ırkçı tarih tezlerine karşı medeniyetin sadece Batı kaynaklı olmadığı, insanlığın ortak üretimi olduğu ve bu üretimde Türklerin de başından beri bir paydaş olarak bulunduğunu ifade etmek maksadıyla ortaya atılan Türk Tarih Tezi’nin üretiminde de yine birçok Türk Ocağı üyesi bulunmuştur. Bunların ziyadesinde genç Cumhuriyetin en önemli hedeflerinden birisi olan Milli İktisat anlayışı da yine Türk Ocakları bünyesinde ortaya atılan fikirlerden bir tanesidir. Birçok çalışmada görmezden gelinen, fikri temelleri çok fazla irdelenmeyen Toprak Reformu fikri de yine Türk Ocaklarında Şeyh Sait isyanı sonrası yapılan tartışmalarda ortaya atılmış bir devrimsel düşüncedir. Şeyh Sait isyanı o gün için eski-yeni çatışması içinde değerlendirilmesine karşın Türk Ocaklarında yapılan bir tartışmada Yusuf Akçura bu isyanın ve geçmişteki birçok isyanın temelinin Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da varolan Toprak Ağalığı ve Şeyhler ittifakının bir neticesi olduğunu ve bu düzenin yıkılmadığı müddetçe isyanların engellenmeyeceğini vurgulamış ve bir toprak reformu önermiştir. Daha birçok örnek verilebilecek devrimler ve Türk Ocakları ilişkisi açık bir biçimde milliyetçi düşüncenin cumhuriyetin kuruluşundaki sarsılmaz rolü ve önemini berraklaştırmaktadır.

Hem devrimlerin fikri üretimi ve hem de halk nezdinde yerleşmesi için aktif çaba içerisinde bulunan Türk Ocakları 1931 yılında kendini feshederek Halk Evlerine dönüştürülmüştür. Tarih yazımında bu süreç Türk Ocaklarının devlet eliyle kapatılıp Halk Evlerinin açıldığı biçiminde anlatılagelmesine karşın gerçek hiç de anlatıldığı gibi değildir. Türk Ocakları’nın Halk Evleri biçiminde örgütlenmesi ve çalışmalar yürütmesi Cumhuriyetin kuruluşundan sonra tekrar teşkilatlanma içerisine giren Türk Ocakları Kurultaylarında ve dahası başka toplantı ve konferanslarda bizzat Türk Ocağı üyeleri tarafından da defaatle tartışılan bir konudur. Henüz Türk Ocaklarının yeniden açıldığı erken tarihlerde Türk Ocağı kurucularından Ahmet Ağaoğlu bu öneriyi gündeme taşımıştır. Kemalizm’in 30’lar itibariyle giriştiği kapsamlı ve planlı kalkınma anlayışı çerçevesinde Türk Ocakları da dönüşüme uğramıştır.

Kısa bir biçimde serencamını ortaya koymaya çalıştığımız Kemalist Milliyetçilik anlayışının hakikati tam olarak ortaya koyamasak da ona yakın bir anlayışın şekillenebilmesi için Türk Ocakları konusu yazının başında da ifade edildiği üzere kritik bir öneme haizdir. Kemalist Milliyetçilik anlayışına dair zikredilen ırkçılık yakıştırmaları tarihi gerçeklikle uyuşmamaktadır. Buna ilaveten anti-emperyalist bir hüviyete sahip olan Kemalizm’in milliyetçilik anlayışı diyalektik olarak da şovenist-ırkçı Batı milliyetçilikleri ile de açık bir farklılığa sahiptir. Batı zihniyetine rağmen çağdaşlaşma ve medeni bir toplum inşa etme maksadına sahip olan Kemalizm bu maksatla organik bir ilişki içinde bulunan bir milliyetçilik anlayışı geliştirmiştir ve ilerici bir milliyetçilik şiarı tutturmuştur. Kültürel, iktisadi ve siyasi veçhelerini ayrı ayrı titiz çalışmalar neticesinde oluşturduğu çağdaşlaşma fikrinin temel dinamiği olan milliyetçiliği her türlü irredantist (yayılmacı) düşünceden temizlemiş ve demokratik, barışçıl bir politika anlayışı geliştirmiştir. Bu milliyetçilik anlayışının bir tezahürü olarak Kemalistler Türk Devleti’ni ve Türk Milleti’ni çağdaş toplumların kendileri karşısında bağımsız ve eşit bir muhatap olarak kabul edecekleri bir noktaya taşımak istemişlerdir. Sadece bu istek dahi tek başına söz konusu milliyetçiliğin karakterini anlamak için yeterli bir done sunmaktadır.

Similar Posts:

Loading

One thought on “KEMALİST MİLLİYETÇİLİK VE TÜRK OCAKLARI

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir