Harf Devrimi

ANSIKLOPEDI

4/19/20253 min read

Harf Devrimi Nedir?
Harf Devrimi Nedir?

1928 yılında Türkiye’de gerçekleştirilen Harf Devrimi, bin yıldır kullanılan Arap harflerinin yerine Latin esaslı Türk harflerinin getirilmesiyle gerçekleşti. Bu değişim sadece bir yazı değişikliği değil, aynı zamanda kültürel, toplumsal ve siyasi bir dönüşüm anlamına geliyordu.

Aslında alfabe meselesi, Tanzimat döneminde gündeme gelmeye başlamıştı. Arap harflerinin Türkçeye uygun olmadığı, öğreniminin zor olduğu ve matbaa, gazete, eğitim gibi alanlarda büyük sıkıntılar yarattığı fark edilmişti. Rüştiye mekteplerinde öğretmenler, çocuklara Arap harflerini öğretmekte zorlanıyor; gazeteciler ise haberleri hızlı şekilde yayımlamakta güçlük çekiyordu. Bu durum, yazının sadeleşmesi gerektiği fikrini doğurmuş, yazı sisteminde reform arayışları başlatmıştı. Telgrafın gelmesiyle Latin harflerinin fiilen kullanılmaya başlanması ise Osmanlı dış işlerinde Latin alfabesinin yaygınlaşmasına neden oldu. Nitekim, telgraf alfabesi Latin temelli olduğu için, devlet Latin harflerini yazışmalarda mecburen kullanıyordu. Bu durum bile Latin harflerinin adım adım resmi yazışmalara sızdığını gösterir.

İkinci Meşrutiyet döneminde bu tartışmalar daha da artmış, teorik tartışmaların yanı sıra Arap harflerini Türkçeye uyarlamaya yönelik pratik denemeler yapılmıştır. Enver Paşa'nın girişimleri de buna örnektir; ancak bu tür çabalar başarıya ulaşmamıştır. Türkiye'deki reformlardan önce Azerbaycan’da Latin alfabesine dayalı "Yeni Türk Elifba Komitesi" kurulmuş, 1922’de Latin harfli gazete yayımlanmış, 1926’da Bakü'deki Türkoloji Kongresi bu yeni alfabeyi diğer Sovyet Türklerine de önermiştir. Ancak kısa süre sonra Sovyet politikalarıyla Latin alfabesi yerini Kiril’e bırakmıştır.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında alfabe meselesi canlılığını korumuş, Latin harflerine yönelik destek artmıştır. Atatürk, Cumhurbaşkanlığı'nın ilk beş yılında alfabe hakkında doğrudan konuşmamış, zamanlamayı doğru belirleyerek 1928 yazında konuyu sahiplendiğinde hem hazırlıklar tamamlanmıştı hem de toplumda karşılık bulmaya hazır bir zemin oluşmuştu. 10 Ağustos 1928’de Gülhane Parkı’nda halka seslenerek yeni Türk harflerini kabul ettiğimizi duyurdu ve ardından fiilen eğitim seferberliğine girişti. Tahtanın başına geçerek halka harfleri anlatan, bizzat ders veren bir lider olarak yeni yazının yerleşmesini hızlandırdı. Bu süreçte milletvekilleri, gazeteciler ve aydınlar Dolmabahçe Sarayı’nda toplanarak reformun yayılması için seferber oldular.

1 Kasım 1928’de kabul edilen “Türk Harflerinin Kabulü ve Tatbiki Hakkındaki Kanun” ile Latin alfabesine geçiş yasal zemine oturtuldu. Uygulama son derece hızlı gerçekleşti; devlet daireleri, gazeteler, okullar çok kısa sürede yeni harflere geçti. Yasaya göre devlet dairelerinde yeni harflerin kullanımı 1929 başında zorunlu hale geldi. Yeni harflerle yazılmayan dilekçelerin, levhaların, yayınların geçersiz sayılacağı bildirildi. Aynı yılın başında Millet Mektepleri açıldı ve birkaç yıl içinde üç milyon kişiye okuma yazma öğretildi. Bu rakam, eskiye kıyasla üç kat artış anlamına geliyordu.

Türk Harf Devrimi, sadece içerde değil, dış basında da büyük yankı uyandırdı. Birçok yabancı gazete, Atatürk’ün bu girişimini hayranlıkla izledi; onu devrimler arasında en yüreklisi ve etkileyicisi olarak nitelendirdi. Latin harflerine geçişin Türkiye’yi dünya ile daha çok bütünleştirdiği, çağdaş uygarlığa katılma yolunu açtığı vurgulandı. Türkiye'nin bu adımı, Balkanlar'daki Türkler başta olmak üzere eski Osmanlı coğrafyasındaki Türk topluluklarını da etkiledi. Hatay, Kıbrıs, Bulgaristan gibi yerlerde yaşayan Türkler de yeni yazıyı benimsediler.

1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlık kazanan Türk Cumhuriyetleri Latin alfabesine geri dönmeye başladılar. Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan gibi ülkeler Türkiye’nin izinden giderek Kiril’i terk etti. Endonezya ve Malezya gibi bazı Müslüman ülkeler de Türkiye’den ilham alarak Latin temelli alfabeler geliştirdi.

Sonuç olarak Harf Devrimi, yalnızca teknik bir alfabe değişimi değil, çok yönlü bir modernleşme hamlesidir. Bu devrim sayesinde hem okuma yazma oranı artmış, hem de Türkiye, Batı dünyasıyla daha yakın bir iletişim kurma imkânı elde etmiştir. Atatürk’ün önderliği ve zamanlaması, bu dönüşümün başarısında belirleyici olmuştur.