Gençliğin Tükenmişliğinden Selamlar: Kemalizm Başka Bir İdeolojiye Açılan Kapı Mıdır?
İDEOLOJIGÜNDEMTÜM YAZILAR
Taylan Polat Toraman
10/20/20258 min read
Gençliğin Tükenmişliğinden Selamlar:
Kemalizm Başka Bir İdeolojiye Açılan Kapı Mıdır?
Bildiğiniz üzere geçtiğimiz haftanın sonunda Kemalist Yön dergimizin 10. Sayısını yayımladık. Derginin yayımlanmasıyla birlikte içindeki yazılar da bazı tartışmaları beraberinde getirdi. Bu tartışmalara cevap hakkı elbet de yazarlara aittir. Bu noktada siyaset bilimi alanında akademik kariyer yapan ve belirli bir seviyeye gelmiş iki değerli hocamızın tartışmasına, inşaat mühendisi sıfatıyla girerek haddimi aşmak istemem. Bunun yanı sıra üniversite sıralarına oturduğum ilk günden beri “kendimce” örgütlü mücadeleye girmiş, Türkiye’nin doğusundaki tek aktif ADT’de yıllarca başkanlık yapmış birisi olarak bazı sitemlerim olacak. Okurlarımızdan ricam bu yazıyı son satırına kadar okumasıdır. Bu yazı bir Anadolu gencinin, bir Kemalist’in son çığlığı olacak çünkü.
1. Büyük Kemalizm Kurultayı yapılırken henüz bir öğrenci olarak kürsüye çıkıp “Siz bana ulaşmadınız, ben sizi buldum…” derken, kendisini Kemalizm’in hamisi görenlere, “devrim” i konuşanlara, ağabeycilik yapıp ağabeylik yapmayanlara; bizleri kendi mücadelemiz içinde yalnız bırakanlara isyan etmiştim. Sonrasında neden üstüme gelindiğini tüm Anadolulu saflığımla anlayamamıştım, bugün anlıyorum…
Kaan hocam önceki dönemlerde hareketimizin başkanlığını yürütmüş, kuruluşunda çok önemli rol almış, hatta hareketimizin ismini belirleyen kişilerden birisidir. Bu noktada kendisinin bu hareket özelinde benden çok emeği olduğu açıktır. Ayrıca dergimizde yazılan bir yazıyla ilgili eleştiri getirmesi bizleri ancak mutlu eder.
Yine Kaan hocam bu hareketten ve bu hareket gibi nice gençlik yapılanmasından binlerce gencin gelip geçtiğini, bugün tüm bu gençlerin kendi hayat kaygısı içinde kaybolduğunu en iyi bilenlerdendir. Bu konuda bir hadsizlik yaparak bu kaybolan çocukları hocamdan çok daha iyi bildiğimi söylemek zorundayım. Gerçek şu ki; bu çocuklar gelirler, yazarlar, çalışırlar, her yere koştururlar, yeri gelir nezarethaneleri süsler gölgeleri. Sonuç olarak “acil devrim” dopingiyle ateşlenen, 68 hikayeleriyle fantastik filmleri aratmayan hayaller, hayatın “geçim gerçeği” duvarına çarpar. Ne yazıktır ki bu çocuklar yarın devrim olacakmışçasına kendilerini parçalamaktan yarınını düşünememiştir. Eğer devrim olsaydı o çocuklar aç yatmaktan gocunmazdı ama olmadı. Acı bir gerçek, yakın zamanda bir devrim gözükmüyor. Kemalist devrimin görevini tamamladığını, cumhuriyetin sosyalizmle, liberalizmle veyahut farklı bir ideolojiyle taçlanması gerektiğini anlatan arkadaşların, Anadolu’nun taşra üniversitelerinde okuyan yüz binlerce gence bunu anlatmalarını bekliyorum. Bu söylemimin o çocukları cahil ve küçük gösterdiği anlamının çıkması endişesiyle belirtmek isterim ki çok yakın bir zamanda ben de onlardan birisiydim. Anlatmak istediğim o çocukların çektiği sıkıntılar içinde sizlerin bu iddialarının içi boş bir metinden ibaret olduğu gerçeğidir. Bunun yanı sıra eğer tabandan örgütlenen bir devrimi değil de elitlerin öncüsü olduğu bir devrimi kast ediyorsanız arkadaşlar, hodri meydan!
Bunu bir umutsuzluk değil gerçekçilik olarak görüyorum çünkü hayallerle süslenen bu söylemlerin bir de eylem boyutu var. Akademide örgütsüz, meslek odalarında örgütsüz, yetişmiş insan gücünden yoksun bir devrim olamaz, olsa da yaşamaz. Bu noktada Lemi hocanın yazısındaki bazı dizeleri “devrim boş iş, okuyun kendinizi kurtarın” minvalinde anlamanın çok büyük bir hata olacağını düşünüyorum. Eğer bu gençlere Mustafa Kemal’i örnek göstereceksek, istibdatın en ağır yıllarında okuduğu okulun birincisi olan Mustafa Kemal’i örnek göstermemiz gerekmiyor mu? Bizler Malatya’da köşe başlarında sıkıştırılıp tehdit edilirken, her türlü yaftalamayla fişlenirken, bizlerle beraber mücadele eden tüm arkadaşlarımızı bu tablonun gerisinde tuttuk. O dönem beraber mücadele ettiğimiz arkadaşlarımız dahi bu yazıyı okurken bu yazdıklarıma şaşıracaktır. Nitekim gençliğin verdiği ateşle “Bizleri tehdit ediyorlar, bizleri baskılıyorlar.” nidalarıyla, o arkadaşlarımızı da kendimiz gibi ateşe atma hakkımız yoktu. O günlerde bizleri eylemsizlikle suçlayan ve korktuğumuzu iddia eden arkadaşlarımız bugün bizlere teşekkür etmekte çünkü hala bu mücadelenin bir parçası durumundalar. Bugün aynı “acil devrim” dopingini kullanan arkadaşlar, içten içe kimleri ateşe attığını, attığı ateşin yarattığı aydınlığın bu ülkeyi aydınlatmaya yetip yetmeyeceğini iyi sorgulamalı, vicdanıyla yüzleşmelidir. Bizler Kaan hocamın bahsettiği “Cumhuriyeti yaşatmayı başaramamış” bir kuşak değiliz. Türkiye’nin geçirdiği 80 senenin yükünü de sırtlamak zorunda da değiliz. En genci 17 yaşında olan gençlere bu sorumluluğu yüklemenin vicdansızlık olduğunu düşünüyorum. Geçmişte bu sorumluluğun üstüne yüklendiği gençler maalesef yalnız bırakılmış, rasyonel olmayan planlarla faşist darağaçlarında kendilerini bulmuştur. Faşizmle ve emperyalizmle mücadelenin birinci şartı gerçekleri görmek ve bu gerçekler temelinde hareket etmektir. Keşke Kaan hocam bugünün analizini yaparken rasyonel olduğu kadar, çözüm için gösterdiği yöntem konusunda da rasyonel olabilseydi.
Lemi hoca Mustafa Kemal meşru zeminden ayrılmamıştır diyor. Meclis-i Mebusan dağıtılana kadar Büyük Millet Meclisi’ni kurmayan, meclis üzerinden meşrutiyetini sağlayan Mustafa Kemal değil midir? Lemi hocanın yazdığının neresi yanlıştır? Lemi hocanın bu söylediklerini “düzen siyasetinden ayrılmayın” olarak anlamak yerine, “halk nezdinde meşru olmadan muvaffak olamazsınız” olarak anlamak neden mümkün değildir?
Bugün birileri Türkiye’de yeni bir “Kemalist Devrim” olması gerektiğini düşünebilir. Bu devrimin Sosyalizme, şuraya veya buraya yüzünü çevirmesi gerektiğini de söyleyebilir. Bunları söylerken eğer bu devrim ateşinin, geleceği yanan gençlerin ülkemizi aydınlatacağını iddia ediyorlarsa yol haritalarını sunmaları elzemdir. Öbür türlüsü hamaset ve daha da kötüsü örgütlenme kaygısı olarak algılanacaktır. Lemi hocanın söylediği “Anadolu topraklarına özgü” söylemi, Kemalizm’in başka ideolojilerle ilişki içinde olmadığı anlamını mı doğurur? Eğer bu eleştiriler haklıysa Uğur Mumcu gibi aydınların öncüsü olduğu Türk tipi Sosyalizm, eleştirilen özgücülüğün bir formu olmaz mı? Nitekim Kemalizm farklı ideolojilerden etkilenmiş, buna rağmen yalnız Anadolu’ya değil, Emperyalizmin pençesinde geri kalmış tüm doğu toplumlarına “özgü” bir ideolojidir. Emperyalizmin pençesinden kurtulma projesidir. Lemi hocanın Kemalizm’in başka ideolojilerden de etkilendiğini kabul ettiğini zaten 6 okun üçlü ayrımını yaptığı satırlarda görebilirsiniz.
Liberal düşünce çevresindekilerle, milliyetçi düşüncelere sahip kişilerle devrimin gerçekleştirilemeyeceğini, devrimin ancak Sosyalizm’e açılan bir kapı olduğunu düşünen dostlar, ilham aldıklarını söyledikleri Kemalist devrime, öncesinde referans aldıkları 1908 devrimine dönüp bakmıyorlar mı? Cemal paşa, Enver paşa siz anmayınca 1908’in bir parçası olmuyorlar mı? Atatürk’ün birtakım sözlerini referans göstererek Kemalizm’i Sosyalizm’e götüren arkadaşlara onun şu sözlerini örnek göstermek isterim:
“Kaç milyonerimiz var? Hiç. Binaenaleyh biraz parası olanlara da düşman olacak değiliz. Bilakis memleketimizde birçok milyonerlerin hatta milyarderlerin yetişmesine çalışacağız”
Eğer sizin referanslarınız Kemalizm’i Sosyalizm’e götürüyorsa bu sözler de Kapitalizm’e götürmez mi? Ne diyeceğiz arkadaşlar? Atatürk oportünist, sermaye dostu ve emperyalizm yanlısıydı mı diyeceğiz, yoksa ülkesini her yolu ve yöntemi deneyerek bahsettiğiniz ideolojilerin doğru şekilde tartışılması için muasır medeniyet seviyesine çıkartmaya çalışıyordu mu diyeceğiz? O günün şartları bugünden farklıydı diyebilirsiniz elbette. Öyleyse bugünün dünden farkı nedir? Bugünün dünden farkı, Kemalistlerin 1919’dan bile daha az yetişmiş insan gücüne ve örgüt araçlarına sahip olduğu gerçekleridir. Saygıdeğer arkadaşlar, bu tartışmalar sizleri meclisin ikinci grubuna, Halide Ediplere, Celal Bayar’a, Recep Peker’e, bu kişilerin milli mücadele döneminde rol almasından kaynaklı olarak Kemalizm’i aşmaya ve hatta tarihin akışında Kemalizm’i sağda konumlandırmaya götürür. Sizlerden ricamız Kemalizm’i aşmaya çalışırken İdris Küçükömer’e dönüşmemeniz olur. Nitekim Kemalizm’den çıkıp Kemalizm’i “aşan” arkadaşlarımızın bugün neler yaptığı, bu söylediklerimize iyi bir referans olacaktır.
Bu tartışmanın devamı olarak şunu sormak isterim; eğer Kemalizm’in sonu Sosyalizm, Liberalizm veyahut Faşizm ise bizler neden kendimize Kemalist deriz? Kemalist kelimesi tek bir yönü bizlere işaret ediyorsa, bizler yalnız bir halk kandırmacası olarak mı kendimize Kemalist diyoruz? Kemalistler Sosyalist’im demekten utanan Sosyalistler midir? Yoksa kendisinin ne olduğunu açıklarken yönünü belirtmekten çekinenler mi var? Evet Kemalizm tamamlanacak bir şeydir ve bu da tamamlanması gerektiğinin en büyük ispatıdır. Geçtiğimiz yüz yıl bize açıkça göstermiştir ki Kemalizm’i aşmak için onu gerçekleştirmekten başka çare yoktur. İsterseniz ismine Kemalizm de demeyebilirsiniz, hatta Atatürk’ün adını tamamen silebilirsiniz. Ancak bu topraklarda aydınlanma ve uygar bir toplum olma ideali gerçekleşmedikçe, yönünü çevirdiğiniz her ideoloji yozlaşmaya gidecektir. Tıpkı aydınlanma devrimini tamamlayamamış tüm toplumlarda olduğu gibi. İşte bu gerçeği değiştiremezsiniz.
Kemalizm’in yüzünü ne tarafa dönmesi gerektiğini benim Karslı inşaat mühendisi kafam almaz. Ancak bu ideal için gecelerini aç, uykusuz geçirmiş, yollarda sürünmüş bedenim iyi biliyor ki, örgütlü ve yetişmiş insan gücü olmadan üretim, üretim olmadan devrim olmaz. Hele hele bu ülkede Kemalizm gerçekleşmeden sizlerin tartıştığı hiçbir ideoloji gerçekçi olmaz.
Sözün özü bizlerin “sözde” devrim idealiyle kendini ateşe atan gençlere müsaade etme lüksümüz yok. Devrim yapmak idealiyle yola çıkıp, rasyonel yol haritasından bir haber şekilde duvara toslayıp, yanında götürdüğü 20 ateş parçasını söndüren ve mücadeleye küstüren oluşumlara müsaade etme lüksümüz yok. Bizler anti emperyalist, anti faşist, ulus bilinci gelişmiş, ilerici ve tam bağımsız Kemalistleriz. Kemalist devrimi tekrar ifa etmemiz gerekiyorsa bunun yolu, üreten, kendini yetiştirmiş aydın Kemalistlerle dolu bir örgüt kurmaktan geçer.
Yazı boyunca akademik bir dil kullanmadığım için özür dilemekle beraber, anlatmaya çalıştığım şeylerin akademik bir kaygı taşımadığını, en başta bahsettiğim gibi, bir çığlığın tezahürü olduğunu belirtmek istiyorum. Akademik düzeyde yapılacak tartışmalarda da yine buna uygun bir dil kullanılması konusunda daha çok özen gösterilmesini umuyor, hepinize iyi günler diliyorum.

