Falih Rıfkı Atay
ANSIKLOPEDI
4/12/20255 min read


Kendisine göre Kemalist ideolojinin teorisyenlerinden biri olan Falih Rıfkı, sadece Kemalist Devrim’e tanık olmuş ve teorik altyapısını ihdas edebilme amacıyla çalışmalar yapmış bir aydın olmanın dışında bir kültür ve düşünce adamıdır. Kendisinin deyimiyle edebiyatlı politika yapmıştır. Tıpkı 1911’de Tecelli dergisinde yayınlanan “Mübarezei İçtimaiye” (Toplumsal Mücadele) başlıklı ilk yazısından ölümüne kadar gençliği, toplumsal geriliklerle savaşıma davet etmiştir.
26 Aralık 1894’te İstanbul’da doğdu. Babası Hoca Halil Hilmi Efendi, annesi Huriye Cemile Hanım’dır. İlköğrenimini sıbyan mektebinde, orta eğitimini 1906’da Rehber-i Tahsil Rüştiyesi’nde tamamladıktan sonra Mercan İdadisi’ne kaydoldu. 31 Mart Olayı patlak verdiğinde son sınıf öğrencisiydi. Okula gitmek üzere iken ayaklanmacıların saldırısına uğrayan Falih Rıfkı o günleri “on gün süren bir yılgın tedhiş havası” olarak tanımladı ve isyanı bastıran İttihat ve Terakki’den yana tavır aldı. Yükseköğrenimine Darülfünun Edebiyat şubesinde başladı. Hocası Halid Ziya’nın Batıcılığından ve sanat hayatından etkilendi. Bu yıllarda Sındırgılı Süreyya’nın çıkardığı Tecelli dergisinde ilk denemelerini yayınladı.
Gazetecilikteki ilk durağı Tanin Gazetesi oldu. “Milli Bir Dert” başlığını taşıyan ve 30 Ocak 1912’de yayınlanan yazısında tarih ilminin önemine atıf yaparak her vatanperverin geçmişten ders çıkarması gerektiğini bu yazıda işlemiştir. Hemen her Osmanlı aydını gibi Balkan yenilgisi ile büyük moral çöküntüsüne uğramıştır. 1913 Bâb-ı Âli Baskını sonrasında Hüseyin Cahit’in teklifi ile Tanin’in yazı kadrosuna girdi. Her cumartesi “İstanbul Mektubu” başlıklı yazıları kaleme aldı. 29 Ekim 1913’te ise Dâhiliye Nezareti Kalem-i Mahsus Müdüriyeti Türkçe Kâtipliği görevine atanarak Talat Paşa’nın yakınında yer aldı. İttihatçı önderlerle tanışmasını sağlayan bu görevi ile siyasetle de ilgilenmeye başladı. Ziya Gökalp ve Yahya Galip ile arkadaşlıkları da bu dönemde başladı. Edirne’nin geri alınmasının ardından 1913’te gazetesi adına bu kente gitti. “Edirne Mektupları” başlıklı yazılarıyla Türklere yapılan zulümlere ve Türk subaylarının kahramanlıklarına işaret etti. Aynı yıl, İttihatçılarca kurulan Türk Gücü Cemiyeti’ne üye olan Falih Rıfkı kendisini Ziya Gökalp mefkûresine bağlı bir genç olarak tanımlamaya başladı. Talat Paşa’nın Bükreş’e yaptığı seyahatte ona eşlik etti, gözlemlerini yine Tanin’de yayınladı. Osmanlı Devleti’nin Ağustos 1914’te Almanlarla ittifak yaptığı günlerde Talat Paşa’nın yanındaki görevinden ayrıldı. Birinci Dünya Savaşı’na yedek subay olarak katılmasında ise Cemal Paşa’nın 4. Ordu Komutanı olarak Suriye’ye gönderilmesi etkili oldu.
Falih Rıfkı, 1914-1917 yılları arasında Kanal Cephesi’nde Cemal Paşa’nın özel kâtibi olarak görev yaptı. Bu görevi sırasında Halide Edip (Adıvar) ile Suriye’de yeni okullar açılmasına destek oldu. Başta Ermenilerin zorunlu göçü olmak üzere pek çok olaya tanıklık etti. Cephe dışında yaşanan gelişmeleri ve Arap vilayetlerindeki durumu gözleme olanağı buldu. Suriye ile ilgili anılarını Zeytindağı adlı anı kitabında toplayacak olan Falih Rıfkı, Cemal Paşa ile İstanbul’a döndü. 1917 yılında Bahriye Nezareti Özel Kalem Müdür Muavinliğine atandı. 1918’de Cemal Paşa’nın istifası üzerine o da görevinden ayrılmıştır.
1919 yılında 15 Mayıs İzmir’in işgalini protesto amacıyla 18 Mayıs’ta kaleme aldığı “Bedbaht İzmir” yazısı işgallere karşı tarafını belli etmiş, ayrıca işgalin Wilson İlkelerine aykırı olduğunu da savundu. Anadolu’da başlayan Millî Mücadeleyi desteklemiştir. Kuvâ-yı Milliye aleyhtarı gazetelere sert yanıtlar verdi. İstanbul’un 16 Mart 1920’de işgali ve millicilere yönelik tutuklama girişimleri üzerine Anadolu’ya geçmek için girişimlerde bulundu ise de başarılı olamamıştır. İngilizlerin isteği üzerine tutuklandı ve Sultanahmet Hapishanesi’nde tutuldu. “Şarkın huzur ve sükûnunu ihlal etmek” gerekçesiyle Kürt Mustafa Paşa Divanı Harbi’nde yargılandı.
TBMM ordularının İzmir’e girmesinden sonra, Mustafa Kemal Paşa ile görüşme yapmak üzere İstanbul’dan ayrıldı. 12 Eylül 1922’de İzmir’e geldi. Mustafa Kemal Paşa ile görüştü. Dostluğunu kazandı. Nitekim bu dostluk ona 181 oyla Meclis Başkanlığı Divan üyeliği, İstanbul’da varlığını sürdüren muhalif basına karşın Ankara’nın en etkili sesi olma, Latin alfabesinin hazırlanması ve uygulanması sırasında Dil Encümeni’nde görev alma, Mustafa Kemal Paşa’nın isteği üzerine 1 Ağustos 1928’de alfabe ve gramer konularında görüşlerini aktarma imkanı doğuracaktır. Daha sonra İzmir’den Bursa’ya adlı gezi yazılarını toplayacağını eserinde , Tetkik-i Mezalim Komisyonu üyeleri ile yapmış olduğu bölge incelemelerinden bahsedecektir.
Ankara’nın başkent olmasının gerekçelerini makaleleri ile ortaya koydu. Cumhuriyet’in ilanı öncesinde Çankaya’da Mustafa Kemal Paşa’nın sofrasında yer aldı. Cumhuriyetin ilanını mürteci ve mutaassıp kesime karşı kazanılmış bir zafer olarak değerlendirdi. Mustafa Kemal Paşa ile Çankaya’da yağmış olduğu görüşmelerde , inkılabın prensipleri ve Mustafa Kemal Paşa’nın kuracağı siyasal partinin (Halk Fırkası) nitelikleri üzerinde durdu. Mustafa Kemal Paşa’nın isteği üzerine, TBMM’nin ikinci dönemi için 1923’te yapılan seçimlere katıldı. 401 oy alarak Bolu’dan milletvekili seçildi.
1950 seçimlerinin ardından aktif siyasal yaşamdan çekilen Falih Rıfkı Atay, DP döneminde Menderes hükümetlerini anti-demokratik uygulamaları nedeniyle oldukça sert eleştirdi. Bu dönemde kaleme aldığı yazılarında tek partili döneme duyduğu özlemi yansıttı. Dünya’da kaleme aldığı bu tür yazıları nedeniyle siyasetin takibinden kurtulamadı. 1952 yılında hükümetin ve TBMM’nin manevi şahsiyetine hakaret ettiği gerekçesi ile hakkında dava açıldı ve yargılandı. 1959 yılında Başbakan Adnan Menderes Dünya’daki yazıları nedeniyle kendisinden davacı oldu. Falih Rıfkı da Tercüman, Büyük Doğu ve Hür Adam gazeteleri aleyhine yayın yoluyla hakaret davası açtı.
27 Mayıs Askerî Müdahalesinin ardından önce müdahaleyi destekledi. Atatürk devrimlerinin yaşatılması için bir fırsat olarak değerlendirdi. Sonra Atatürk ilke ve inkılaplarından tavizler verildiğini savunarak yapılanları “Arap soluna sapmak” olarak değerlendirdi. Sağlam temelli ve iyi malzemeli bir demokrasiye ancak din istismarcılarına izin verilmezse ulaşılacağını savundu. Yaşamının sonuna değin Atatürk devrimlerini savunmayı sürdüren Falih Rıfkı Atay, Bülent Ecevit’in başını çektiği “Ortanın Solu” hareketine ise karşı çıktı. 1962 yılında partisinden istifa ederek CHP ile yolunu ayıran Falih Rıfkı Atay, 1968 yılından sonra yaygınlaşan öğrenci hareketlerini de oldukça sert eleştirdi. 20 Mart 1971’de geçirdiği bir kalp krizinin ardından İstanbul’da Hayat hastanesinde yaşamdan ayrıldı. Arkadaşı Yakup Kadri | 4 Karaosmanoğlu onu “Kurtuluş ve devrim mücadelesi arkadaşım Falih Rıfkı, ölümüyle yalnız Dünya gazetesi için doldurulması güç bir boşluk bırakmayacak, aynı zamanda eşsiz bir kalem kahramanı olarak da bütün Türk basınında eksikliğini daima hissettirecektir” sözleriyle uğurladı. Falih Rıfkı Atay, 23 Mart 1971 günü yapılan törenle Zincirlikuyu Mezarlığına defnedildi.