EMPERYALİZMİN HEDONİST PALYAÇOLARI
Yüksek Türk kültürünün ve ülküsünün temelini oluşturan milli terbiyenin toplumsal alanda erozyona uğratılmaya çalışıldığı görülmektedir. Anımsatmak gerekir ki, muasır medeniyetler seviyesini işaret eden batının ilmi, pratik bilim ve teknolojiyi yüceltmelidir. Madde çerçevesindeki yenilgi hissiyatı, geriden kalan 200 yılı biçimlendirdi. Bununla birlikte, manevi çerçevede bir yozlaşma Viyana’nın doğusunda yakın geçmişe kadar görülmemişti. Anadolu’nun dünyayı kavrayışını sembolize eden ahlaki, geleneksel ve kültürel değerler biçimi manevi çerçeveyi Türk milletinin özünden ve dilinden aldığı güçle yeşertmeye çalıştı. Bunun karşısında ise maddeciler ve hedonistler konuşlandı.
Etik alanı çürütme gayretine düşen ve tek dişli canavarın diskurundan beslenen hedonist palyaçolar Türk’e dair her ölçütü yermeye ve aşındırmaya başladı. İyinin ve kötünün ölçütü olarak Brüksel ve Washington imzalı kağıt parçalarını temel alan söz konusu palyaçolar, öz vatanın asil evlatlarına parya olarak yaklaşmaktan geri durmadı. Kamusal alanı itinayla çevrelemeye ve maddesel yılgınlıklarıyla örtmeye girişen palyaçolar, Türk devletini bölme ve yıkma projesinde Kürt ırkçılarıyla ittifak kurdular. Böylelikle, Türkiye sathında Kürt ırkçıları trafik lambasından daha kıymetsiz olan renklerini çoğaltıp hedonist palyaçolarla birlikte emperyalizmin en işlevsel aparatı haline geldiler. Toplum nezdinde adeta bir diş ağrısına dönüşen bu maddeci yığın, anayasa karşıtı fiilleri ile bir milli güvenlik sorununa dönüşmüştür. Emperyalizmin yavan ideolojilerinin beslemesi haline gelen bu çalgı çengi ittifakı Türk’e, Türk’ün devletine, Türk’ün güvenlik güçlerine açıktan düşmanlık ederken yazılı ve sözlü emirlerini Avrupa ve Amerika kentlerinden almaya devam etmektedir. Bu bağlamda solun yeşili bir renkten öte vatan ve ulus karşıtlığının paçavrasına dönüşmüştür. Türk milletinin bütün ahlaki ve estetik duvarları hedonist palyaçolar nezdinde bir hastalığı temsil ederken asıl hastalık bu palyaçoların mevsimsel olarak zuhur eden avam üstelik bayağı tutumlarıdır. Yozlaşmış ve parazit bireyler yetiştirme güdüsüyle motive olan bu yığın, cumhuriyetin ikinci yüzyılında Ankara’nın önündeki en büyük tehlikelerden ve risklerden biri olarak görülmelidir.
Hedonist palyaçolar yaratmaya çalıştıkları sosyal terörizmi farklı coğrafyalarda ifşa etmeye devam edip Türkiye’yi de bir pilot bölge olarak değerlendirme çabasına girmektedirler. Birtakım barolar, meslek odaları ve fon artığı Brüksel bakiyesi sivil toplum kuruluşları aracılığıyla Türk milleti, vatanı binlerce yıllık değerlerinden uzaklaştırılmaya çalışılırken buna karşı söylem üreten birey ve topluluklar ise yüz yıldır dillere pelesenk olan sahte korku duvarlarıyla etkisiz hale getirilmek istenmektedir. Ümraniye’deki işçinin, Haymana’daki çiftçinin tasası ve kıvancıyla hemhal olamayan sarı sendikalar ve sahte solcular söz konusu palyaçoların sığınağı ve korunağı haline gelmiştir. Türkiye’de özellikle son otuz yıldır kavramsal ve anlamsal olarak magazinleştirilen, çarpıtılan ve gerçeğe dayanmayan sözde Laik-Müslüman çatışması bu palyaçoların elinde birer maganda kurşununa dönüşmüştür. Halbuki, Türkiye’deki asıl çatışma ve zıtlaşma milli-gayrı millî kamplar arasındadır. Wilson Prensipleri, Kürt Teali ve İngiliz Muhipleri cemiyetleri bugün meclistedir ve 57 milletvekili ile emperyalizmin hedonist palyaçolarına koltuk sağlamıştır. Asalak kimseler üretme fabrikasına dönüşen bu formasyon, Türkiye’nin emperyalizmle özellikle son 10 yılda yeniden yükselen mücadelesinin tam karşısındadır. Küresel sermayenin gökkuşağı şubesine dönüşen palyaçoların bakışında Türk köylüsü, Türk işçisi, Türk kadını ve Türk genci kara propaganda ile hedef haline getirilir, öte yandan vatan ve millet düşmanları kutsanır. Türk kavminin her yaştan kitlesini sadece bedeniyle değil aynı zamanda bayrağıyla, diliyle, inanç sistemiyle ve maneviyatıyla kavgalı dövüşlü hale getirme çabası akamete uğramaya mahkumdur ve mecburdur. Son yıllarda emperyalizmin iki aparatı olan bölücüler ve hedonist palyaçolar el ele vermişken, bu tablo apaçık ortada iken Türk devletinin elbette bu çürümüşlüğe geçit vermesi söz konusu bile olamaz. O nedenledir ki, devletin anayasanın da emrettiği üzere aileyi ve toplumu koruma görevini etkinleştirerek somutlaştırdığı tasarruflar ve tedbirler pek doğrudur, yerindedir.
Palyaçoların dayatmalarına, bölücülerin ajandasına karşı
Kırmızı ve beyaz demeye devam edeceğiz!
Similar Posts:
- KEMALİST MİLLİYETÇİLİK VE TÜRK OCAKLARI
- DOĞU ANADOLU KEMALİZM ÇALIŞTAYI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
- Türkiye’de Tarım Bitti mi? Verimli Topraklar Üzerinde Neden Üretim Yapamıyoruz? Tarımın Çökertilişi
- Kaan Eroğuz Yazdı: “Kemalizmin Mevzi Savaşı ve İttifaklar Siyaseti Üzerine”
- MİLLİYETÇİLİK