Devletçilik
ANSIKLOPEDI
4/17/20251 min read


Devletçilik, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden biri olarak, özellikle 1930’lu yıllarda Atatürk önderliğinde şekillenen ekonomik ve sosyal kalkınma modelinin bel kemiğini oluşturmuştur. Bu ilke, devletin ekonomik hayatta aktif bir rol üstlenmesini öngörür; ancak tam anlamıyla sosyalist bir müdahaleyi değil, özel sektörle birlikte çalışan karma ekonomik yapıyı ifade eder.
Cumhuriyetin ilk yıllarında benimsenen liberal ekonomik politika, 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı'nın etkisiyle büyük bir darbe aldı. Özel sektörün zayıf ve sermaye birikiminin yetersiz olduğu bu dönemde, devletin kalkınma sürecine doğrudan müdahil olması zorunlu hale geldi. Bu bağlamda 1930'lu yıllarda uygulamaya konulan Birinci ve İkinci Sanayi Planları, Türkiye’nin sanayileşme hedeflerinin merkezine oturdu.
Devletçilik ilkesi kapsamında:
Demiryolları millileştirildi, yeni hatlar inşa edildi.
Sümerbank, Etibank, Halk Bankası gibi kamu iktisadi teşekkülleri kurularak sanayiye öncülük edildi.
Tekstil, demir-çelik, şeker, çimento gibi temel sanayi kollarında devlet eliyle yatırımlar yapıldı.
Tarım ve köylü kalkınmasına yönelik projeler desteklendi.
Ancak devletçilik, sadece ekonomik bir model değil, aynı zamanda sosyal adalet, ulusal egemenlik ve bağımsız kalkınma ilkelerini içeren bir toplumsal dönüşüm projesiydi. Yabancı sermayeye bağımlı olmayan, halkın ihtiyaçlarına öncelik veren bir üretim düzeni hedeflendi.
Devletçilik, zamanla değişen koşullara bağlı olarak farklı yorumlara uğramış, 1950’li yıllarda Demokrat Parti ile birlikte yerini daha serbest piyasa uygulamalarına bırakmıştır. Ancak Türkiye’nin kalkınma tarihine bakıldığında, devletçilik ilkesi, özellikle sanayi altyapısının kurulması ve ekonomik bağımsızlığın sağlanmasında belirleyici bir rol oynamıştır.
Atatürk’ün ifadesiyle:
“Bizim güttüğümüz devletçilik birey faaliyetlerini esas tutmakla beraber, gerektiği zaman devletin de ekonomide fiilen ilgilenmesini düşünmekten ibarettir.”