DEPREMİN ÖTEKİ YÜZÜ: KADINLAR

6 Şubat sabahı tüm Türkiye bir kaosa uyandı. Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem 10 ilimizi etkilemiş, binlerce bina yıkılmış, yüzlerce bina hasar almış, yüz binlerce insanlarımız enkaz altında kalmıştı. Daha ne olduğunu anlayamadan karmaşadan kaynaklanan büyük bir sis tüm Türkiye’yi etkisi altına almıştı. Deprem bölgesinde neler oluyordu? Bu afetin etkisi ne denli büyüktü? Yıllardır uzmanların uyarmasına rağmen ve hatta bizzat o bölgede tatbikat yapılmasına rağmen bu yıkım neden gerçekleşmişti? Bunlar gibi yüzlerce soru gündemimiz olmuştu fakat önceliğimiz enkaz altında kalan vatandaşlarımızdı. Koordinasyonsuzluk ve yavaş hareket etme sonucu binlerce insanımız hayattan koparıldı. Yıkılan binalara rağmen hayatta kalanlar ekip yetersizliği yüzünden hayata gözlerini yumdular. Günlerce enkaz başında sevdikleri için yardım çığlıkları atan acılı vatandaşlar enkaz altında kalanların sesine ses olmaya çalıştı fakat yetersizlik onları da bir çıkmaza soktu. Evet, deprem yıkıcı bir afetti fakat her afette olduğu gibi kadınlarda bu yıkıcı etki ne yazık ki daha da sancılı geçti. Öyle ki enkazdan çıkartılırken tülbent isteyen depremzede kadınlara tanık olduk, bu olayları 1999 depreminde de yaşamıştık. Böylesi insanî bir tepkide bile çıkıp bir depremzedeyi yargılama hakkını kendisinde görenler oldu. Oysa bir depremzede ne istediği sorulmaz o an ne istiyorsa yapılır. Mühim olan en az zararla onu oradan çıkarmaktır.

Her toplumun kültüründen, yaşayış tarzından ve inançlarından kaynaklı bölgeden bölgeye değişen davranış şekilleri vardır. Toplumsal baskıyı da hesaba katınca böyle afetlerde kadınların yaşadıkları sıkıntıları daha berrak bir şekilde gördük. Gönüllü olarak afet bölgesine gidenlerin kadınların yaşadıkları sıkıntılara dair çok çarpıcı gözlemlerini dinleme fırsatımız oldu. Birçok gönüllü bölgedeki kadınların en temel ihtiyaçlarından olan ped ihtiyacını yetkililere söyleyemediklerini, söylerken utandıklarını iletti. Hatta ileri gidip “Utanana ped yok!” deme cüreti gösteren hadsizlere de şahit olduk. Orada doğup büyümemiş o kabusu yaşamamış olanlara böylesi yüzeysel tepkiler vermek kolay gelmiş olabilir fakat bir kadının penceresinden bir kadın olarak bakamayacaksak neyin kadın mücadelesini vereceğiz? Kadın mücadelesi sadece ülkenin batısında yaşayan şehirli kadınların problemlerinden mi ibarettir? Elbette hayır. Aksine bu ülkenin yaylalarında, köylerinde, ücra köşelerinde yaşayan kadınların her problemi kadın mücadelesinin merkezindedir. Bu problemlerle karşılaşmamış olmak ya da kimilerinin problem olarak görülmüyor oluşu bu düşüncede olanları alakadar eder. Eğer kadın mücadelesine dair samimiyetle hareket edip, aynı samimiyetle değişimin öncüsü olacaksak yargılamadan sadece anlamaya çalışarak hareket etmemiz gerekir. Evet bu ülkede hâlâ ped alırken utanan sıkılan genç kadınlar var ve bu onların ayıbı değil. Bu, bunca zamandır regl olduğu için kadınları pis gören, konu bir kadının regl döngüsü olduğunda ayıplayıp konuşmasına müsaade etmeyenlerin sorunu. Bu bir toplumsal zihniyet sorunu. Bu sorun ile kavga ederek, yargılayarak mücadele edilmez. Anlayarak, anlatarak, uzlaşarak mücadele edilir.

Deprem bölgesinde en çok akşamları şehirlere karanlık çöktüğünde sorun yaşıyor kadınlarımız. Onlar ki afeti yaşamadıkları dönemde dahi huzurla yürüyemedikleri, korktukları sokaklarda şimdi savunmasız hatta belki korkudan kalpleri çarparak çadırlarda ya da konteynırlarda uyumaya çalışıyor. Sadece kendilerini değil çocuklarını da güvende hissetmiyorlar. Karanlık ve soğuk belki de ilk kez bu denli tesir ediyor hayatlarına. Ne zaman sıcak bir eve geçeceği belli olmayan bu kadınların en büyük sorunlarından biri de hijyen. Tuvalet ve banyo ihtiyaçlarını karşılamak bu süreçte tüm vatandaşlarımız için zor oldu fakat bundan da yine en çok kadınlarımız etkilendi.

Türkiye’nin ciddiyetle yürüteceği bir afet koordinasyon planına ihtiyacı var ve bu plan muhakkak kadınların yaşadıkları ve yaşayabilecekleri sorunları göz önünde bulundurarak yapılmalı. Afet sonrası yaşanan süreç her zaman daha uzun ve belki de daha yorucu geçiyor. Tam da bu sebeple bölgedeki kadınların ihtiyaçları ivedilikle giderilmeli ve zaten darmadağın olmuş hayatları daha da zorlaştırılmamalı. Bunu da ancak vatandaş odaklı hatta feminist bir bilinçle gidermek mümkün.

Unutulmamalı ki kadınlar için gündelik yaşam zaten zor iken afeti yaşayan kadınlar için yaşam çok daha zor. Bu sebeple başkalarının önemsiz ya da detay olarak gördüğü şeyler afetten etkilenen kadınların yaşamının kolaylaştıracak en temel ve en gerekli şey olabilir. Umuyorum ki ülkemiz böylesi bir afeti ve böylesi bir kaosu bir daha yaşamaz. Umuyorum ki artık bu sefer çıkarmamız gereken dersleri çıkarır ve gereken hazırlıkları yapabiliriz.

 

Esen kalın.

 

Sinem Saka

Loading