Cumhuriyet

ANSIKLOPEDI

4/17/20252 min read

Cumhuriyet, egemenliğin bir hanedanın ya da seçkin bir sınıfın değil; doğrudan ya da dolaylı olarak halkın iradesine dayandığı bir yönetim biçimidir. Bu yönüyle yalnızca bir rejim ya da idare şekli değil; halk iradesini merkeze alan, yurttaşlık bilincini yücelten ve eşitlik ilkesine dayanan bir siyasal sistemdir. Modern anlamda cumhuriyet, halkın seçtiği temsilciler aracılığıyla yönetime katılımını öngören; bireysel hak ve özgürlüklerin anayasal güvence altına alındığı, laiklik ve hukuk devleti ilkelerine yaslanan bütüncül bir yapı sunar.

Türkiye açısından cumhuriyet, yalnızca siyasi bir rejim değişikliği değil; aynı zamanda köklü bir zihniyet devrimidir. Tanzimat ve Islahat Fermanları’yla başlayan, I. ve II. Meşrutiyet dönemlerinde anayasal düzenin temellerini atan modernleşme çabaları, halkın yönetime katılımını artırmayı hedeflemiş ancak sınırlı kalmıştır. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla birlikte, halk egemenliğine dayanan yeni bir siyasal yapının temelleri fiilen atılmıştır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde verilen Kurtuluş Savaşı ise sadece bir askerî başarı değil; halkın egemenliğine dayanan, çağdaş ve ulus temelli bir devlet yapısına geçişi hedefleyen devrimci bir sürecin öncüsüdür. Bu sürecin nihai ifadesi, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanıdır. Bu tarihî adım, binlerce yıllık monarşik ve teokratik gelenekle radikal bir kopuşu simgelerken; Türkiye'nin modernleşme yolunda attığı en büyük adımlardan biri olmuştur.

Cumhuriyet rejimi, kadın-erkek eşitliği, hukuk birliği, eğitim reformları, ekonomik millileşme ve laiklik gibi çok yönlü yapısal dönüşümlerin temelini oluşturmuştur. Devletin dinî otoritelerden ayrıldığı, bireylerin eşit haklara sahip yurttaşlar olarak tanımlandığı bu sistem, toplumun her alanını etkileyen bir dönüşüm yaratmıştır. Atatürk’ün sözleriyle “Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir.”

Bugün Türkiye Cumhuriyeti, 1923’te atılan bu temeller üzerinde yükselmeye devam etmektedir. Ancak Cumhuriyet, yalnızca geçmişte kazanılmış bir değer olarak değil; her kuşakta yeniden inşa edilmesi ve yaşatılması gereken bir toplumsal sözleşme olarak ele alınmalıdır. Çünkü cumhuriyet, sadece bir yönetim biçimi değil; aynı zamanda adaletin, eşitliğin, özgürlüğün ve çağdaşlığın teminatı olan bir yaşam biçimidir. Atatürk’ün “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi, bu anlayışın özüdür.