Çok Odaklı Sistemin İnşaası
DIŞ POLITIKATÜM YAZILAR
Ali Kerem Korkmaz
3/22/20224 min read


Değişim
20.yüzyıl’da Paylaşım Savaşları ardından kurulan çift kutuplu küresel sistem 1991’de SSCB’nin dağılmasının ardından yerini ABD’nin tek başına kurduğu hegemonyasıyla inşa ettiği farklı bir sisteme evrilmişti. ABD sistemi kendi çıkarına göre dizayn etmiş, hegemonyasını sağlamlaştırma adımları atmıştı.[1]Jean Baudrillard bu durumu ve sonunu, ‘’ABD hudut tanımayan yayılmacılığı ile kendi imhasının şartlarını hazırlamaktadır.” olarak değerlendirmiştir. [2]
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonucu ise Soğuk Savaş sonrası inşa olan, ABD hegemonyasındaki küresel sistemin artık sonuna gelindiği konusunda pek çok emare görülebilir. Yeniden kurulacak sistemin ne olacağı üzerine çıkarımlar ve analizler yapılmaya çalışılsa da bunun bugünden tahmini fazlasıyla zordur. Rusya-Ukrayna Savaşı üzerinden sisteme dair yapılan analiz ve yorumların merkezinde bu müdahalenin sistemi temelinden etkileyerek onu dönüştürmesiyle beraber önümüzdeki yıllarda görebileceğimiz hak iddiaları ve ilhaklara yol açacak olması bulunmaktadır. Hak iddası ve ilhak efsanesinin uyandırılmasının şuna benzetilmesi yanlış olmaz. Fantastik romanlarda veya bunu konu almış filmlerin başlangıç sahnelerinde ana karakterin haricinde bir karakter antik bir yere veya bir mağaranın derinliklerine girerek orada çıkardığı bir sesle binlerce yıldır uyuyan, insanlığa düşman bir yaratığı uyandırır… sistemin değişimi ve bu anlatılanlar da tam olarak aslında budur. Sistem değişerek bu canavara dönüşecek ve yeni bir şeye bürünecektir. Yeni sistem ‘’çok kutuplu sistem’’den ziyade ‘’çok odaklı sistem’’ olarak adlandırılmalıdır. Bu sistemde birden fazla güç odağı, güç merkezi bulunacak, (bu odaklar arasında BRICS-Brezilya, Rusya, Güney Afrika, Çin- ülkeleriyle beraber hali hazırda mevcut güçlerin de olması muhtemeldir) ve her biri etrafında, ardında müttefiklerini, destekçilerini toplamasa bile askeri, iktisadi ve siyasi güçleriyle küresel siyasete etki edeceklerdir.
Meydan Okuyucu
John Mearsheimer, 2015’deki bir konuşmasında Rusya ve Çin’in sistemi ‘’Çok Odaklı/Merkezli Sistem’’ yolunda dönüştürebilmeleri için öncelikle kendi bölgelerindeki hegemonyalarını güçlendirmeleri gerektiğini söylemişti. [3] Çin bunu Kuşak Yol Projesi ve Pasifik’te attığı adımlarla gerçekleştirirken Rusya ise eski Sovyet hakimiyet alanındaki etkisi arttırma çabasındadır. Ukrayna’yı takiben Rusya’nın Balkanlar, Baltık ve Kafkaslar’da girişeceği aksiyonlar bu bağlamda dikkatle izlenmelidir.
Ayrıca Çin Halk Cumhuriyeti ile alakalı, Rusya’nın uyandırdığı canavarın farkında olan bir çok uzman tarafından Çin Halk Cumhuriyeti’nin Tayvan’a askeri müdahalede bulunup bulunmayacağı takip edilmektedir. Bunun gerçekleşip gerçekleşmemesini beklemeden ise yeni sistemin çatışma merkezinin pasifik olacağına dair pek çok analiz kaleme alınmıştır. Bu analizlerin yapılması için henüz erken olduğu şu sebeple açıklanabilir; 90’larda ABD’nin koltuğunu tehdit eden güç için en büyük aday Japonya gösterilirken bu tahminler yanlışlanarak Japonya’nın koltuğunu 20 yıl sonrasında Çin Halk Cumhuriyeti aldı. Bugün başka bir ülkenin, başka bir güç odağı merkezini oluşturan ülkenin devasa bir atılım yapıp önce Çin’i sonra ABD’yi koltuğundan etmeyeceği kesin değildir. Yani Hindistan yapacağı atılımla bu aşamaları geçerse sistemin yeni merkezi Hint Okyanusu olabilir.
Sonuç Yerine
Fukuyama’nın Tarihin Sonu ve Huntington’un Medeniyetler Çatışması tezleri pek çok ağızdan duyulabileceği gibi gibi Edward Said’e göre de şu açıdan yanlıştı, ‘’ kültürel-politik alan, Huntington ve Fukuyama’nın sandığının çok daha ötesinde bir kimlik ve kendini ifade etme biçimidir.[4] Neoliberalizmin krize girdiği şu dönemde bu yanlışmaların artması muhtemeldir. İnsanlar ve toplum sürekli bir ilerleme ve devinim içerisindedir ve bu bağlamda liberal kurumlar insanoğlunun inşa edeceği son kurumlar olmayacaktır. Bunu Samir Amin’in ifadesiyle şöyle de açıklayabiliriz, ‘’Marx’tan sonra eskisi gibi düşünmek mümkün değildir artık.’’[5]
Bugün, dünya gözüyle Türkiye’nin bir uluslararası krizi eline yüzüne bulaştırmadığının canlı şahidi olduk. Emperyalist güçlerin savaşına taraf olmayan, çıkarları uğruna arada kalan masum canları umursamayan devletler arasında tercih yapmayan Türkiye, kesinlikle en doğru pozisyonu almıştır. Şüphesiz yapması gereken tek şey de Montrö’yü uygulamak, savaşın devam etmesi durumunda ileri safhalarda mevzisini koruyarak bitaraf kalmaktır.
Edward Said’e göre, “Emperyalizmin iyi ve gerekli bir şey olduğu teorisi gibi fikirler de, böyle bencil ve kendi bildiğini okuyan fikirlerden gelişmiştir. Bu bakış açısı aslında dar görüşlülüktür. Emperyal bakışın görememesine neden olan kibirdir.[6] Bugün değişen sistem içerisinde alması gereken ilk tavır ise, emperyal kibrin hakim olup yönettiği köhnemiş uluslararası ittifaklardan kurtulmak, ittifakların vücuduna sardığı ağır ve demir paslı zincirleri üzerinden atarak özgürce hareket etme kabiliyetine erişmektir. Bunun devamında Mustafa Kemal’in idealinin sürmesi elzemdir. Türkiye Cumhuriyeti mazlum milletlerin her zaman umudu olmuş, onların bağımsızlığına ışık tutmuştur. Bugün, 2022’de hala antiemperyalist, anti-sömürgeci mücadele sürmektedir. Türkiye Cumhuriyeti!nin yaratacağı güç odağı emperyalistlerin karşısında yer alarak Üçüncü Dünya’ya ışık tutmalıdır.
[1]Henry Kissinger, “Yeni Dünya Düzeni Meselesi”, New Perspectives Quarterly, C.2, No.5, 1993, s.7
[2]Jean Baudrilliard, “Çılgınlığı Globalizm Üretiyor”, Der Spiegel, Erişim Tarihi:20.03.2022, http://arsiv.ntv.com.tr/news/130583.asp.
[3]John J. Mearsheimer,The Tragedy of Great Power Politics, New York: W.W.Norton Publishing, 2001.
[4] Edward Said, “Umut ve Cesaretle Amerika’ya Bakmak ve Görmek,” Erişim Tarihi:20.03.2022, https://acikradyo.com.tr/arsiv-icerigi/amerikaya-bakmak-ve-gormek.
[5]Samir Amin, Avrupa Merkezcilik, Başakşehir:İstanbul: Yordam Kitap, 2014, s.93.
[6]Edward Said, “Emperyal Kibrin Körlüğü”, Erişim Tarihi: 20.03.2022, http://www.radikal.com.tr/yorum/emperyal-kibrin-korlugu-677647/