Atatürk ve Din

ANSIKLOPEDI

4/15/20253 min read

Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olarak, dini konularda çağdaş ve laik bir yaklaşım benimsemiş, dinin toplum hayatındaki rolünü modern devlet anlayışıyla uyumlu hale getirmeyi hedeflemiştir. Atatürk'ün din anlayışını anlamak için onun, dini özgürlükler, devletin dini işlerden bağımsız olması ve bireysel inanç özgürlüğünü savunma yönündeki düşüncelerini göz önünde bulundurmak önemlidir.

1. Laiklik İlkesi: Atatürk, Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren laiklik ilkesini benimsemiş ve din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını sağlamıştır. Laikliğin, toplumda dinin bireysel bir mesele olarak kalması gerektiğine inanıyordu. Bu anlayış, özellikle 1924 Anayasası'nda yerini bulmuş ve devletin dini inançlarla ilişkisinin kesilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Atatürk’ün laiklik anlayışı, dinin özel bir alan olarak toplumun bireyleriyle ilgili olmasını ve devletin herhangi bir dini grup ya da inanca destek vermemesi gerektiğini savunmuştur.

2. Dini İlerleme ve Reform: Atatürk, dinin bilimsel ve çağdaş bir temele oturtulmasını savunmuş, dini inançların bilimle ve akılla uyumlu olması gerektiğini belirtmiştir. Dinî eğitimi modernleştirmeyi ve dinî kurumları laikleşmeyi hedeflemiş, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı devletin kontrolüne alarak, dini eğitimin, ibadetlerin ve dini kurumların devletin denetiminde olmasını sağlamıştır. Ayrıca, Atatürk'ün yaptığı dini reformlardan biri, Türkçe ezan uygulamasına geçilmesidir. Ezanın Türkçe okunmasının amacı, halkın dini anlayışını derinleştirmek ve ibadetlerin daha anlaşılır hale gelmesiydi.

3. Din ve Eğitimin Ayrılması: Atatürk, eğitimin laik ve bilimsel bir temele dayanmasını savunmuştur. Bu bağlamda, dini öğretinin okullarda ve eğitim kurumlarında yer almaması gerektiğini düşünmüştür. Eğitimde dinî dogmaların değil, bilimsel ve evrensel değerlerin egemen olmasını istemiştir. 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu çıkararak, eğitimdeki tüm okulların devlet kontrolüne alınmasını ve dinî okulların kapatılmasını sağlamıştır.

4. Din ve Bireysel Özgürlük: Atatürk, bireylerin dini inançlarını özgürce ifade etmeleri gerektiğine inanıyordu. Ancak dini inanç özgürlüğü, kişilerin kamu alanında egemen olmamalı, toplumda bireysel inançların dışında devletin tarafsız ve laik bir tavır sergilemesi gerektiği fikrini benimsemiştir. Din ve vicdan özgürlüğünü savunmuş, her bireyin inançlarını özgürce seçebilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

5. Atatürk ve İslam: Atatürk, İslam’a karşı olumsuz bir tavır sergilememiş, aksine İslam’ın özündeki sosyal adalet, hoşgörü ve insan hakları gibi evrensel değerlere sıkça vurgu yapmıştır. Ancak o, dinin toplum hayatında devletin müdahalesine olanak tanımayan bir şekilde var olmasını savunmuş ve dini sadece bireysel bir alan olarak görmüştür. Atatürk, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde uygulanan dinî otoritenin, halkı bilime, akla ve çağdaş değerlere uzaklaştırdığını düşünmüş ve bu bağlamda dini kurumların, toplumun ilerlemesini engelleyen bir unsur olarak görmüştür.

6. Atatürk’ün Dini Değerlerle İlgili Sözleri: Atatürk, birçok konuşmasında dinin önemini kabul etmiş ancak toplumda dinin devlet işlerine karışmaması gerektiğini savunmuştur. Şu sözleri bu yaklaşımını yansıtmaktadır:

  • "Din, vicdan meselesidir. Herkesin kendi vicdanına bırakılmalıdır. Devlet, din konusunda tarafsızdır."

  • "İslamiyet, Türk milletinin sosyal hayatının önemli bir parçasıdır, ancak dinin halkın eğitimi ve devlet işlerinden ayrılması gerekmektedir."

Sonuç: Atatürk’ün din ve devlet anlayışı, toplumu çağdaşlaştırmayı, bilimsel ve akılcı düşünceyi savunmayı hedeflemiş, dinin bireysel bir mesele olarak kalması gerektiğini vurgulamıştır. Dinî özgürlükleri ve inanç özgürlüğünü savunarak, toplumda dinin akıl ve bilimle uyumlu bir şekilde yer almasını istemiştir. Atatürk, dinin halkın manevi dünyasının bir parçası olmasını istemiş, fakat devletin işleyişinde dinin etkisinin olmaması gerektiğini her fırsatta dile getirmiştir.