YENİ BİR TÜRKİYE’NİN EŞİĞİNDE
Türkiye, 14 Mayıs’ta siyasal tarihimizin bugüne kadarki en önemli seçimini gerçekleştirecek. Sandıktan nasıl bir tablo çıkarsa çıksın, bu seçimler her halükârda yeni bir dönemin başlangıcı olacak. Bugün somut veriler önümüzde gerçekleşme ihtimali dahilinde iki iktidar seçeneği olduğunu gösteriyor. Birincisi mevcut iktidarın seçimi kazanarak otoriter düzeni kalıcılaştıracağı yeni bir evreye geçiş olacaktır. İkinci seçenek ise Millet İttifakı’nın seçimleri kazanarak Erdoğan’ı devirmesidir. Bu bağlamda seçimlerin saray rejiminin devamı veya tasfiyesi arasında bir tür referandum niteliğinde olduğunu hatırda tutmamız lazım. Öte yandan saray rejiminin kaybetmesi her şeyin düzeleceği anlamına gelmiyor aksine yeni siyasal mücadele hatlarının ortaya çıkacağı bir dönemin başlayacağını öngörmek zor değil. Millet İttifakı’nın bileşenleri başta olmak üzere çeşitli konulardaki haklı çekinceler Kemalistlere yeni sorumluluklar yükleyecektir. Geniş kitleler nezdindeki potansiyele karşın, Türkiye’nin böylesine önemli bir dönemecinde Kemalistlerin, gerçek milliyetçilerin; kamucu, laik ve milli bir Cumhuriyet isteyenlerin henüz müstakil bir siyasal aktör olarak etkili olduğunu söylemek güç. Bu siyasal taleplerin örgütlenmesi ve mevcut siyasi partiler içinde yahut dışında etkin bir güç olarak ortaya çıkarılması yeni dönemin önemli sorumluluklarından biri olacaktır.
Her şeyden evvel Cumhur İttifakı’nın seçimleri kazanması durumunda 21 yıllık Erdoğan döneminin yeni bir evreye gireceği tespitini yapmak gerekiyor. Bu çok daha ağır koşulları getirecek bir dönem olacaktır. İktidar bloğunun ülkenin içinde bulunduğu kötü koşullarda bile seçimi kazanması, iktidar politikalarının toplumun çoğunluğu tarafından onaylandığı ve saray düzeninin artık yenilmez olduğu algısını perçinleyecektir. Bu muhalif kesimler nezdinde de yıkıcı bir etki yaratacaktır. Bu noktada saray rejiminin ittifak ortaklarıyla birlikte Cumhuriyet değerlerinin son kalıntılarını da tasfiyeye girişecek pervasız bir özgüvene sahip olacağına şüphe yok. Atatürk Cumhuriyeti’nin tümüyle tasfiyesi; tek adam yönetimine dayalı saray rejiminin kurumsallaşması, hak ve özgürlüklerin rafa kaldırılması, akıl dışı ekonomi politikalarının devamı, eğitim sisteminin ve sosyal hayatın tamamıyla dinselleşmesi anlamına gelecektir. Hudutlarımızı kevgire çeviren politikaların da devam edeceği ortada. Saray rejiminin devamı, yurdumuzun demografik yapısının bütünüyle değişmesi gibi geri dönülemez sonuçlar doğuracaktır. Diğer taraftan Erdoğan’ın tek adam rejimini tahkim etmek için kurduğu ittifaklar da rejimin olası seçim zaferinde evrileceği yeni dönemin karakteri hakkında ipuçları veriyor. Cumhur İttifakı Türk sağının en gerici, en dinbaz unsurlarını barındırıyor. Temel kadın haklarına dahi karşı olduğunu gizlemeyen partilerin ortağı olduğu bir iktidar döneminin, toplumsal hayatı nasıl bir cehenneme çevirebileceğini tahmin etmek güç değil. Dinci, bölücü terör örgütü Hizbullahçı partinin vekil adaylarının AKP listelerinden Meclis’e gireceklerinin de altını çizmek gerekiyor. Bunların devlet katında meşrulaşmanın verdiği rahatlıkla, bilhassa Doğu illerimizde güçlü oldukları yerlerde devlet kadrolarına da yerleşme riski endişe vericidir. 21 yılda yaşananlara bakarak geleceğimize dair çıkarımlar yapmak, ülkemizin içinde bulunduğu tehlikelerin listesini uzatmak mümkündür. Açık ve net söyleyelim; Erdoğan’ın bir kere daha Cumhurbaşkanı seçilmesi Türkiye için felaket olacaktır. Netice; Türk ulusunun öz yurdunda köle olduğu bir siyasal düzendir. Bu şartlar altında saray düzeninin yıkılması koşulsuz bir zorunluluktur. Öyleyse seçim günü bu gerçekliğe göre hareket etmek birinci sorumluluğumuz olmalıdır.
Sarayın tiranlık rejimi karşısında mevcut koşullarda mümkün olan alternatif ise Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı seçilmesidir. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda şahsen benim de paylaştığım “kazanacak aday olmadığı” yönündeki algı hem kampanyanın iyi yürütülmesi hem de Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın sürece dahil olmasıyla aşılmışa benziyor. Yazının yazıldığı tarih itibariyle anket verileri Kılıçdaroğlu’nun şansının Erdoğan’dan yüksek olduğunu göstermektedir. Elbette seçimin hangi turda neticeleneceğine yahut Meclis aritmetiğinin nasıl şekilleneceğine bağlı olarak farklı senaryolar söz konusu olacaktır. Fakat nasıl gerçekleşirse gerçekleşsin Kılıçdaroğlu’nun zaferi kısmen de olsa demokratik ortamın sağlandığı yeni bir Türkiye anlamına gelecektir. Saray rejiminin bozguna uğratılması ve istibdat devrinin son bulması Türkiye’yi cennete çevirmeyecekse de en azından cehennemin kapılarını kapatacak, ülkemizi bir felaketten kurtaracaktır.
Millet İttifakı’nın geçiş döneminde izleyeceği politikaların çerçevesini çizen Ortak Mutabakat Metni belli ölçülerde olumludur. Meclis sistemine dönüş, devletin tarafsızlığının ve dolayısıyla ciddiyetinin yeniden sağlanması, bürokrasinin liyakat esasına göre yeniden organize edilmesi, basın hürriyetinin garanti altına alınması, ordumuzun belkemiği olan askeri okul ve hastanelerin yeniden açılması, kaçakların geri gönderilmesi gibi somut vaatler dikkat çekicidir. Olumlu gördüğümüz maddeleri çoğaltabileceğimiz gibi metinde eleştirilecek konuların ve eksiklerin mevcut olduğunu da belirtmeliyiz. Bunlar hem yazıyı fazlasıyla uzatacağından hem de bu tartışmayı arka plana iten farklı öncelikler bulunduğunu düşündüğümüzden şimdilik tek bir örnek vermekle yetineceğiz. En dikkat çekici eksiklik metinde laiklik ifadesinin hiç geçmemesidir. Bugün laiklik savunusunun Türkiye için hayati önemde olduğu son yıllardaki gelişmelerce doğrulanmıştır. 21 yıllık istibdat devresinin Türkiye’de en çok deforme ettiği değer laikliktir ve bunun ülkemize getirdiği acı neticeler ortadadır. Üstelik demokrasiye bu kadar vurgu yapılan bir metinde laiklik ifadesinin geçmemesi oldukça tuhaftır. Oysa laik olmayan bir devletin, demokratikleşmesinden de söz edilemez. Söz konusu metinin yansıttığı bu çelişkilerin yeni dönemin özelliklerinden olması mümkündür.
Yeni dönemde belirleyici olacak aktörler hakkında da endişeler mevcuttur. Cumhuriyet Halk Partisi içinde partinin öz kimliğiyle çelişkili çeşitli yönelimler, bazı ittifak bileşenlerinin güven vermeyen geçmişleri, bu partilerden bazı tartışmalı isimlerin CHP listelerinden Meclis’e girecek olması, kumpas davalarına yönelik şüpheli açıklamalar Kemalistler için bir tür teyakkuz halini gerektirmektedir. Mevcut vaatlerin yerine getirilmesi hususunda yeni iktidar üzerinde baskı oluşturulması, Millet İttifakı’na yönelik çekinceli durumlarda ise iktidarın denetlenebilmesi yeni dönemde oldukça önemlidir.
Türkiye yeni bir dönemin eşiğindedir. Kemalistler siyasal gelişmeler karşısında sürüklenmek yerine olabildiği kadar güçlü şekilde belirleyici bir pozisyon edinmeyi öncelemelidir.
Similar Posts:
- Ekonomik Kriz Ve Asgari Ücret Bildirisi
- Miraç Ordu Yazdı: “Şili’den Türkiye’ye: Ufukta Görülen Değişim”
- YENİLGİNİN NEDENLERİ ÜZERİNE
- TÜRKİYE’DE SANDIK GÜVENLİĞİ MESELESİ
- Türk Dil Devrimi