GenelUğur ErülkerYazılar

Uğur Erülker Yazdı: “ANLAMAK DEĞİŞİMİN TA KENDİSİDİR”

“To understand is to transform what is.”

“Anlamak değişimdir.”

                                                   J.Krishnamurti

Hint bir filozof, bir anlam erbabı, insan hayatı ve hakikati üzerine sayısız saatini bağışlamış bir düşünce adamı…  Zamanının ötesinde bir bakışla, adına yaşam denen bu kudretli nehrin akıntısına kapılmadan ona anlam verebilen nadir beyinlerden… Düşerken bile umutsuzluğa kapılmadan düşünenlerden… Yarınların, aslında bugünlerin ta kendisi olduğunu ve -tam da bu nedenle- bize yarınların da dün gibi olmaması için bugünlere anlam verilmesi gerektiğini salık veren yegane bir klervoyant. Ona sorarsanız, ne anlattıkları birer öğreti ne de kendisi bir ‘guru’ veya öğretmen. “Siz sizin öğretmeni, efendisi, gurusu, öğrencisi ve her şeyisiniz.” diyebilecek kadar da içten bir tevazu mezhebinin insanı. Süregelen dogmalara muhalif bir hissiyatın uzun soluklu bir karşı duruşu. Ona  Jiddu Krishnamurti diyorlar. Bense Hayat Öğretmenim.

Sen Kimsin ve Neredesin?

J. Krishnamurti; düşüncesinde özgür olmayanın ifadesindeki esareti, bireyin yaşadığı hayatın sığlığıyla delillendirirken  değişimin toplumsal ölçekte zuhur edebilmesinin ancak ve ancak radikal dönüşümlerin bireyin kendi içinde gerçekleşebilmesiyle mümkün olduğunu savunur. “Köklü bir değişim” şarttır Krishnamurti’ye göre. Bu köklü değişim, yalnız düşünmeyle ve düşüncenin bireydeki ilk yansıması olan anlama kabiliyeti ile ihtimal bulabilmektedir. “Anlamak” der Krishnamurti, “Değişimin ta kendisidir.” ve ekler: “Kendini anlamak dünyayı anlamaktır.” ; “Çünkü sen dünyasın.” ve “Gerçek de yolu ve güzergahı olmayan bir ülke…”

1895 yılında Hindistan’ın Madanapalle kentinde Brahman bir ailenin 8. çocuğu olarak doğar Krishnamurti. Kardeşi Nityananda’ya çok düşkündür ve ömrü boyunca (Kardeşini istenmedik ve kendi deyimiyle beklenmedik bir şekilde kaybettiği güne kadar) hep onunla birlikte bulunmuş ve görünmüştür. Ne de olsa kardeşinin ona kazandırdığı sayısız gerçeklik vardır yine kendi deyimiyle.
Rus Okültist Helena Petrova Blavatsky’nin de kurucularından olduğu Teozofi Derneği’nin (Theosophical Society) müdavimlerinden Charles Webster Leadbeater tarafından keşfedilmiş, Annie Besant tarafından eğitilmiş ve daha 13 yaşındayken Teozofi Derneği tarafından layık görülen Dünya Öğretmeni ünvanına nail olmuştur. Zamanla hayatının önemli bir bölümünü kapsayan retreat adını verdiği inzivalar ile yaşama dair farkındalığının artmasının akabinde onu dünyaya tanıtan ve yurtdışı eğitim giderlerinin tamamını karşılayan Teozofi Derneği’ni ve kendisine yakıştırılan mesihlik ünvanını da kesin ve keskin bir dille reddederek kendini, hakikat  olarak adlandırdığı itikadın yoluna adamıştır. Bu itikat, herhangi bir din veya dinsel sisteme ait bir yapı olmamakla birlikte tamamen içsel görüye dayalı bir fikriyat ve inançlar bütününün vücuda gelmiş halidir.

Kendisi ve yaşamıyla ilgili sayısız şey söylenebilir şüphesiz; ne var ki Krishnamurti, düşünceleri ve yaşamıyla kelimelere sığamayacak kadar derin ve özlü bir doğaya sahip olduğu için hakkında sarf edilecek tüm cümleler onun bize öğrettiği eleştirel bakış açısı gereğince kifayetsiz kalır. Bu yüzden burada, onun nasıl bir yaşam sürdüğü veya neler yaptığından ziyade bizlerin iç dünyasında gerçekleştirebileceği köklü değişimlerin potansiyeli üzerine kısaca değinmek anlamlı olur diye düşünüyorum.

Krishnamurti yaşamın kıyısında kalan ruhlara, sevmek ve anlamanın ne olduğunu anlatırken muhatap aldığı kişi ve kitlelerin onun söylediği her sözü adım adım takip ederek ona yeri geldiğinde muhalif olmalarını isterdi. Krishnamurti, kişinin bizzat içinde bulunduğu meşakkati anlamlandırma çabasında onu, söz konusu duruma dair şahsi hissiyatının feraseti yerine etraflıca düşünebilmenin erdemine bırakabilmesini  sağlamaktadır. Özetle, özde olanın gerçekten sözde olabilmesi için sergilenmesi gereken yegane duruşu öğretir Dünya Öğretmeni Krishnamurti. Hayata dair ufak bir hissiyat kırıntısının bile özgürce eğitilmiş düşünebilme yetisinin de desteğiyle ne anlamlara gelebileceğini gösterir bize. Değişebilmek için, halihazırda sahip olduğumuz potansiyeller zincirini, tinsel dünyamızda nasıl harekete geçirebileceğimizi öğreniriz. Tek yönlü düşünmenin tarihe karıştığını görürüz benliğimizde.  Zamanın insana değil, insanın zamana bir vasıta olduğunun farkına varırız Krishnamurti kitaplarında. Öyle ki bu algı ve olgu bizi düşünsel olgunluğa yaklaştırırken Batının, Rönesans ve Reform süreçlerinin bir yan düşünsel ürünü olarak yeniden farkına varmaya başladığı self-awareness (kendinin farkındalığı) durumunun aslında Doğu felsefesinde yüzyıllardır saklı kalmış olduğunu fark ederiz Krishnamurti’yle.  Kısacası dünya görüşümüz olumlu yönde değişir ve biz artık dünyaya bambaşka bir çift gözle bakmaya başlamış olduğumuzun ayırtına varırız Batının aklı ile Doğunun vicdanını sentezlerken kalbimizde. Anlamak zor iştir; ne var ki anlamanın ne olduğunu anlamak ve anlatmak çok daha zor bir iştir. Krishhnamurti, işte bu mücadelenin adamıdır.

Onu anlayabilmek değildir asıl mesele, onun önce kendisinde sonra bizlerde görmek istediği ve bu uğurda ömrü boyunca yeri geldiğinde sayısız uzletle sonuçlanmak pahasına mücadele verdiği yaşamsal farkındalığı oluşturabilmektir.

Gözlerinizi kapatın ve düşünün!

   Uğur Erülker

İngilizce Öğretmeni


Similar Posts:

Loading

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir