“TÜRKİYE’DE MEDYA ve SİYASET İLİŞKİLERİ” HAKKINDA ELEŞTİRİ

Bu yazıda Dr. Ahmet Özkan’ın Türkiye’de Medya ve Siyaset İlişkileri kitabının “Ak Parti’nin Siyasal Kimlik ve Ana Parametrelerinin Medya Boyutuyla İrdelenmesi” bölümü hakkında eleştiriler olacaktır.

Türkiye’de burjuvanın oluşması aşamasında “muhafazakar demokrat”lığın etkili olduğunu dile getiren yazarın kaçırdığı bir nokta vardır; 2001 yılı sonrasında Ak Parti hükümeti çevresinde gelişen burjuvanın Türk ekonomisi çevresinde değil parti çevresi şekillenmesi sonucunda “Akevler” Kooperatifi’nde olduğu gibi bir iç sermaye oluştuğu gözlenmektedir. Bu iç sermayenin fenomenleri arasında en ağır basan, siyasal bağlantılara sahip olan Anadolu merkezli küçük ya da orta ölçekli şirketlerdir. Anadolu Kaplanları gibi şirket ortaklıklarının genel görüş çerçevesi itibariyle bir ideoloji çevresinde şekillenmeleri Ak Parti ve muhafazakar kimliğin “elit karşıtı, çoğulcu demokrasi ancak kültür değil din merkezli” anlayışı zedelenmiştir. Ak Parti’nin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın da bahsettiği bu kültürel dönüşümün etkilerini bekledikleri sınıflar arasında Türkiye’nin en geniş tabanlı sınıfı olan “Orta Direk” olarak halk arasında bilinen Orta sınıf ve Türkiye’de zoraki gelişen burjuvazi kültürüne oryantalist bir üslupla kültürel bir değişimin tezahür etmesidir.

Elbette bu kültürel değişim çoğunlukla burjuva ve orta sınıfı etkilese de medya açısından ve Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan Think Tank gibi oluşumlara da tezahür etmiştir. Ak Parti’nin dile getirdiği bu kültürel değişimin Ak Parti iktidarında medyadaki dönüşümün bir tecellisi olmuştur. 2007 Kasım ayında yayınlanmaya başlayan Taraf gazetesi genel yargı itibarıyla Ak Parti’nin görüşlerini yansıttığı olarak zannedilse de bu durum tam olarak böyle değildir. Bu yargıya popülerlik kazandıran durum ise Ergenekon Davası sürecinde Taraf gazetesinin göstermiş olduğu görüşler ve faaliyetlerinin Ak Parti’nin söylemleri ile örtüşmesindendir. Bu medya dönüşümünün en büyük etkisi elbette televizyon kanallarıydı, 2011-2014 yılları arasında Fethullah Gülen ile Recep Tayyip Erdoğan’ın kurduğu ilişkinin zedelenmesi sonucunda Fethullah Gülen’in kanalları ve bazı muhalif kanallar baskılanıyordu. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra durumdan istifade bir şekilde FETÖ ile ilişkili ya da ilişkili olmasa dahi bazı muhalif kanal ve medya unsurları kapatılmıştı ya da hükümet ile bağlantıları bulunan Yeşil Sermaye şirketlerine bir nevi devredilmişti.

Gazetelerde ise durum biraz daha farklıydı, darbe girişimi öncesinde Cumhuriyet gazetesi ve çeşitli gazetelerin yönetimlerinde ya da iktisadi iştirakleri olan vakıfların yönetimlerinde bir çatışma ortamı yaşanmıştı. Özkan’ın bahsettiği medyadaki değişim aslında kültürel bir değişim sebebiyle değil, özünde bir işbirliğinin bozulması sonucunda durumdan istifade ederek hükümetin görüşlerini temsilen şirket ve holdinglerin kanal ve medya kuruluşlarını adeta kendi kıskaçlarına almalarıydı. Ortada kültürel bir değişim yoktu, sadece medya araçlarının GYY’lerinde zoraki bir değişim olmuştu. Bahsettiği medyadaki kültürel dönüşüm tek tezahürü Akit’dir. Akit’de Ak Parti politikalarının getirdiği kültürel değişim ile değil 2000 öncesinde RP’nin gelenekselci, muhafazakar yapısından türemişti. Ak Parti’nin bildirdiği “Muhafazakar Demokratlık”tan eser yoktu.

Yeşil Sermayeyi kısaca özetleyeyim, Türkiye’de Ak Parti’nin dile getirdiği Muhafazakar Demokrat görüş çerçevesinde veyahut Milli Görüş çerçevesinde olan şirketlerin, kendi yapılarında dönen sermayenin diğer aynı görüşlerdeki şirketlerin ihtiyacı durumunda hibe edebilen, dayanışmacı ve kooperatifist bir sermaye döngüsü yapısıdır.

Medyadan bir örnek vermemiz gerekirse; Türkiye’de bir medya organizasyonun kurulması önemli miktarlarda sermaye gerektiren bir faaliyettir. Bundan dolayı Ahmet Özkan’ın da bahsettiğim kitapta dediği gibi “…gazete çıkaranların ekonomik gücü elinde bulunduranlar ve siyasi güç merkezleriyle iyi ilişkiler içinde olan kimseler olmasını gerektirmektedir.” Bu sözleri destekliyorum ancak, Türkiye’deki medya yapılanmalarında özellikle 2008 yılından sonra hükümetin dolaylı yoldan –çevre şirketler usulüyle- medyaya hakim olmaya çalışması Türkiye’deki medya özgürlüğünü direkt olumsuz etkilemektedir. Bu ekonomik güç yazarın itham ettiği “Erdoğan’ı yıpratan” sözlerindeki ekonomik güç sahipleri değillerdir. Aksine, hükümetleri süresince medyada çeşitli şirketler yoluyla kendi görüş ve politikaları doğrultusunda medyayı şekillendirmeleri söz konusudur.

Loading