Prof. Dr. İbrahim Kaya Yazdı: “9 Eylül 1922 ve Bugün: Batı Emperyalizminin ve Doğu Despotizminin Ötesinde!”
98 yıl önce bugün Batı emperyalizmi ve onun kullandığı maşa, Türkler karşısında büyük yenilgiye uğradı. Türk Bağımsızlık Savaşı, Batı emperyalizminin Türkleri Anadolu’dan atma planını Dokuz Eylül 1922’de yırtıp denize attı. Türkleri Balkanlardan atmayı başarmış olan Batı emperyalizmi, Anadolu’dan da atacağına inanmıştı ve işte 9 Eylül Günü emperyalizmin bu inancını boşa çıkarmış olması bakımından tam bir kurtuluş ve zafer günüdür. Türkler, Malazgirt Zaferiyle yurt edindikleri ve kültürel olarak damgalarını vurdukları Anadolu’yu teslim etmedi. Başta İngilizlerin ve Fransızların yer aldığı emperyalist paylaşımcılar, Türkiye’nin İstanbul başta olmak üzere önemli kentlerini ve bölgelerini işgal etmişler ve Türklerin elinden Anadolu’yu tümüyle almak için Yunanistan’ı Anadolu işgali için kullanmışlardı. Yunanistan’ın intikam için ve büyük Yunanistan hayaliyle emperyalizmin maşası olma yönündeki arzusu, İzmir’in işgal edilmesine neden oldu. İşgale sessiz kalmayan Türkler mümkün olan her yolu deneyerek direnme iradesini gösterdi, ama örgütsüzlük, öndersizlik ve yetersizlikler bu direnişi milli boyuta taşıyamıyor ve ancak yerel, kırılgan direnişler hayat buluyordu.
38 Yaşında bir General!
38 yaşındaki bir tuğgeneralin İstanbul’dan çıktığı yolculuğun sonunda 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a ulaşması, Türk direniş hareketinin ateşini yakacak ve bir milletin uyanmasını sağlayacaktı. Yeterince savaş deneyimine sahip, Çanakkale Savaşındaki sıra dışı başarısıyla tarih sahnesine çıkmış, paşa rütbesine ulaşmış bu genç subayın emperyalizme karşı mazlum milletlere öncülük edecek büyük direniş hareketini örgütlemesi ve başarıya ulaşması kuşkusuz tarihin en önemli birkaç askeri dehası arasına girmesini sağlayacaktı. Kongreler aracılığıyla şanlı ve onurlu bir halk hareketini örgütleyen Mustafa Kemal Paşa, koşulların dayattığı sınırları aşacak, sadece emperyalizmi ve iç cepheyi parçalama hedefiyle isyanlar çıkaran hainleri değil, aynı zamanda “mandacılığa sığınmak zorundayız, başka çare yok” diye haykıranlar dahil bütün muhaliflerini de yenilgiye uğratacaktı. 9 Eylül Zafer ve Kurtuluş Günü esas önemini bu açılardan taşımaktadır. Sadece İzmir’in Yunan işgalinden kurtulduğu gün değildir yani 9 Eylül! Aksine, mazlum bir milletin direnişi karşısında Batı emperyalizminin ilk büyük yenilgisidir ve dünya tarihinin akışını değiştirmek bakımından önem arz etmektedir.
Velhasıl, Batı emperyalizminin planı suya düşmüştür yani Türkleri Anadolu’dan atma planını Türk İstiklal Savaşı yırtıp denize atmıştır. İstiklal için bütün olumsuz koşullara rağmen bir milleti harekete geçiren Mustafa Kemal Paşa ve ordusu Yunanistan’ı yendikten sonra İngilizlerin işgalinden İstanbul’u kurtarmış, emperyalist işgali sonlandırmıştır. Demek ki Türk İstiklal Savaşı yalnızca bir Türk-Yunan savaşı değildir, aksine, Türklerin emperyalizme karşı verdiği ve zaferle taçlandırdığı büyük savaştır. Savaşın istiklali tek başına sağlayamayacağının farkında olan Mustafa Kemal Paşa ve kadrosu Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurduktan sonra ilerlemeci dev adımlar atarak modern Türkiye’yi kurmak için bütün olumsuz koşullara karşın büyük başarılara imza atmıştır. Türkiye Cumhuriyeti dünya devletleri içinde saygın bir devlet konumuna en başından itibaren sahip olmuş ve her daim ilerleme yolunda büyük mesafeler katetmiştir. Montrö Sözleşmesi, Hatay’ın anavatana katılması gibi dış politikada yeni büyük başarılar elde edilirken komşularla Balkan Antantı ve Sadabat Paktı yapan Türkiye Cumhuriyeti Devleti güvenliğini sağlam temellere oturtmuştur.
Aynı Emperyalist Plan
Bugün yüz yıl önce yırtıp attığımız emperyalist plan tekrar devreye sokulmuş görünüyor. Başta Fransa’nın yer aldığı emperyalist blok, yine maşa olarak Yunanistan’ı ve aynı zamanda Birleşik Arap Emirlikleri gibi bazı “kuvvetleri” kullanmaktadır. Her ne kadar askeri uzmanların çoğunluğu savaşa ihtimal vermiyor olsa da, esasında bir tür savaşın içinde olduğumuz hususunda bir şüpheye düşülmemesi gerekiyor. Bu noktada esas mesele elbette yine “iç cephe” meselesidir. Türkiye’nin çıkarları ve güvenliği konularında iç cephenin bütünleşmiş bir cephe olması diğer bütün faktörlerden önemlidir. Ancak, ne yazık ki böylesine tarihi bir süreçten geçtiğimiz bugünlerde iç cepheyi güçsüz kılabilecek ciddi ayrışmalar ve kutuplaşmalar söz konusudur. Kültürel karşıtlıklar üzerinden güç sahibi olmak veya mevcut gücü korumak, bu milletin hiçbir ferdine yarar sağlamayacak, aksine, emperyalizm karşısında iç cepheyi güçsüz kılacaktır.
Peki öyleyse ne yapılmalıdır? Öncelikle iktidar sahiplerinin kutuplaşmayı ve ayrışmayı aşağıya çekecek bir söylem geliştirmeleri elzemdir. Aynı zamanda muhalif güçlerin de memleket meselelerini gözardı etmekten kaçınmaları gerekmektedir. Kuşkusuz milletin her ferdini memleket sevdası etrafında bir araya toplamak mümkün değildir, geçmişte de mümkün olmamıştır. Ancak, önemli olan mevzu, bir milletin ekseriyetle ortak emeller çerçevesinde birlikte hareket edebilmesidir. Bunun başarılması öncelikle iktidar sahiplerinin sorumluluğundadır, ama aynı zamanda iktidara talip olanların da bu başarı için atılması gereken adımları atması gerekmektedir.
Burada önerdiklerimiz bazılarına memlekette başka meselelerin olmadığını farz ettiğimizi, tek meseleyi kutuplaşmadan ve ayrışmadan sakınmak olarak gördüğümüzü düşündürtebilir. Katiyen böyle bir düşünme doğruya işaret etmemektedir. Elbette memlekette meseleler vardır ve muhakkak çözülmeleri gerekmektedir. Ancak, en esaslı mesele üzerinde dururken emelimiz iç cephenin güçlü bir cephe olmasının önündeki engellerin aşılmasına yöneliktir. Aksi halde elbette herkesin üzerinde hemfikir olduğu/olacağı bir mevcut durumdan bahsetmek mümkün değildir.
Ne Batı ne Doğu!
98 yıl önce bugün emperyalizmin planını yırtıp denize atmış bir milletin mensupları olarak bugün de aynı planı yapan aynı emperyalistlere karşı Anadolu’yu teslim etmeyeceğimizi, bizi buradan atamayacaklarını göstermek için muhakkak iç cephenin sağlam ve bütün olması icap etmektedir. Bu icap için öncelikli sorumluluk iktidar sahiplerindedir ama muhalefet cephesindekilerin de sorumluluğu vardır. Muhtemeldir ki Halide Edip’in tasvir ettiği ateşle imtihanın bir yenisinden geçiyoruz. Bu imtihandan da başarıyla çıkmak ve emperyalist planı bir kere daha yırtıp denize atmak, dünyanın tarihi akışını bir kere daha değiştirmek manasına gelecektir. Bunu başarmak elbette büyük önderin askeri ve stratejik dehasıyla yaptığı gibi düşmana karşı dostlar kazanmayı da gerektirmektedir. En zor koşullardayken Rusya’sından Hint Müslümanlarına varıncaya dek pek değerli destekleri almasını bilen dahi, aynı zamanda Cezayirlisinden Lübnanlısına varıncaya dek pek çok halkın sevgisini ve takdirini kazanmayı bilmiştir. Başarıda bu dostlukları kazanan stratejinin rolü azımsanmayacak düzeydedir. Hepsinden de önemlisi, Batı ve Doğu dünyalarının ötesinde yani Batı emperyalizminin ve Doğu despotizminin ötesinde başka bir modernlik modelinin mümkün olduğunu gören ve gösteren iradeye sahip olabilmektir. Yani ne Doğu ne Batı ama eksen Türkiye’dir sözünü esaslı bir şekilde söyleyebilmek ve bunu ekonomiden siyasete her alanda gösterebilmektir esas mesele! Kurtuluş ve zafer günümüz kutlu olsun!
Similar Posts:
- KEMALİZM’İN YANLIŞ YORUMLARI ÜZERİNE
- ATATÜRK, ULUS EGEMENLİĞİ VE TBMM
- Prof. Dr. İbrahim Kaya Yazdı: “Laikliği Yeniden Düşünmek”
- ATATÜRK’ÜN VERDİĞİ CUMHURİYET DERSLERİ
- SESSİZ İSTİLA