Kültür Ve Sanat Masası Raporu
Toplumsal bellek aktarımında en başnoktada yer alan Dede Korkut’la başlayalım söze:
“…
Hey yiğidim bey yiğidim
Develer yavrusundan döner mi olur
Kara koçta cins atlar
Taycığını teper mi olur
Ağıllarda akça koyun
Kuzucağını süser mi olur
Alp yiğitler bey yiğitler
Sevgilisine kıyar mı olur
Yiğidim bey yiğidim
Bu düşmanın bir ucu bana bir ucu sana
…”
Kemalist devrimin önderi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu cümlesinden yola çıktık: “Fikirler ve devrimler, kültür ve sanatla yayılır.” Atatürk, o zor günlerde dahi sosyokültürel etkinlikleri atlamamış aksine oluşan genç Cumhuriyeti kültür düzeyi yüksek, karakteri sağlam, özgür düşünebilen, estetik anlayışa sahip bireylerle ayakta tutabileceğini öngörmüş ve uygulamıştır.
Kültürel iktidarı sağlamadan siyasi iktidarı sağlayamayız; sağlasak bile kültürel iktidarı yerine oturtmadan kalıcı hale getiremeyiz. Bunun için, mevcut sorunları tespit etmek ve gerçekleştirilebilecek adımlar atmak elbette zorunludur. Biz, Kültür Sanat Masası olarak “Kültürel iktidarı nasıl sağlarız?” ana sorusunun cevabını, şu alt başlıklar çerçevesinde bulmaya çalıştık.
- Sanat eğitiminin ilköğretim ve yükseköğretim kurumlarındaki yeri
- Sanatın ulaşılabilirliği
- Sanata ve sanatçıya verilen, verilmesi gereken değer
- Düşünce ve ifade öözgürlüğünün sağlanması ve ssınırlarının çizilmesi
- Yeniden ortak kültür anlayışını oluşturma
- Kültür endüstrisini dışa bağımlılıktan kurtarma
Sanat Eğitiminin İlköğretim ve Yükseköğretim Kurumlarındaki Yeri
Eğitimin, birey ve toplum üzerindeki etkileri düşünülecek olursa toplumumuzu çağdaşlık seviyesinin üstüne taşıyacağı anlaşılan bir gerçektir. Sanat eğitimi, toplumun ihtiyaç duyduğu üretken bireyler yetiştirilmesinde önemli yer tutmaktadır. Sanat eğitiminin amacı; toplumumuzun sahip olduğu kültürel zenginliği, bu eğitim ile koruyarak gelecek kuşaklara bireyler aracılığıyla aktarmayı sağlamaktır. Hangi mesleğe yönelirse yönelsin, amacına uygun sanat eğitimi ile yetişmiş, estetik beğenisi gelişmiş bireylerin kendilerine ve toplumlarına katkıları daha fazla olacaktır.
- Mevcut sıkışmışlıktaki eğitim anlayışının bireye ve topluma hiçbir fayda sağlamayacağı yadsınamaz bir gerçektir. En başından ifade etmeliyiz ki topyekûn bir eğitim devriminin gerçekleşmesi gerekmektedir. Kurulacak yeni eğitim sisteminde; Kemalist devrimin hedeflediği özgür düşünebilen, geniş hayal gücü ve estetik bakış açısına sahip, yüksek kültürlü çağdaş bireyler yetiştirmek en temel başlangıç noktasıdır.
- Bu bağlamda bireyler yorumlama yeteneğini geliştirir, farklı bakış açılarının ifade edilişini somutlaştırabilir ve var olana katkı yapabilir. Tıpkı günlerdir bizim burada yapmaya çalıştığımız gibi. En sonunda sanattan keyif almayı öğrenen; bakmayı, görmeyi, yorumlamayı bilen bir toplum inşa edilmiş olacaktır.
- Sanat eğitimini, okulöncesinden yükseköğretime kadar sorunsuz ve kesintisiz sağlamak gereklidir. Bu anlamda, ilgili derslerin uzman öğretmenler tarafından verilmesi için branş öğretmenlerine istihdam sağlanması gerekmektedir. Bu alan da pozitif bilimler gibi hassasiyetle korunmalı, ders materyallerinin eksiksiz olarak tüm eğitim kurumlarına devlet eliyle ulaştırılmalıdır.
- Bu anlamda, mevcut toplumsal algının ve uygulamanın aksine tam tersi yönde değiştirilmesi gerekmektedir. Çünkü analitik düşünebilen bireyler, mutlaka sanatla kucaklaşmalıdır. Bu bağlamda, eğitim kurumlarındaki denetleme mekanizması daha sağlıklı işletilmelidir.
Sanatın Ulaşılabilirliği
Az önce belirttiğimiz temel sanat eğitimini verirken, bunun tüm yurttaşların ulaşabileceği biçimde olması temel kıstaslardan biridir. Bu anlamda adaletli olabilmek adına farklı eğitim düzeyleri ve bölgelerde olsa dahi her birinin özel durumu göz önüne alınarak yöntemler çeşitlendirilmelidir.
Burada en temel görev, oluşacak Kemalist iktidara düşmektedir. Uygulanacak kamucu kültür ve sanat politikası, yurdun her karış toprağını sarmalıdır. Bu da yoğunluklu olarak devletin kültür-sanat kurumlarının doğrudan desteğiyle gerçekleştirilebilir.
- Kültür ve sanat, en az ihtiyacımız olan şey değil, gelişkin zihinler yaratmak için öncelikli bir alandır. Bu bağlamda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bütçesi şeffaf olmalıdır. Şehirlerde ana birimler; daha küçük yerleşim yerlerinde nokta birimlerle, yurdun dört bir yanına sanatı ulaştırmak gerekmektedir. Planlı bir biçimde yol haritasının çizilmesi, uygulamada kolaylık sağlayacaktır.
Sanata ve Sanatçıya Verilen Değer
Post modern bireyci toplum, sanatçının toplumdan kopuk bir yaşam sürmesine neden olmaktadır. Dolayısıyla geniş halk kitleleri, sanatçıyla kendisini ortak bir paydada görmemektedir. Sanat yalnızca “karnı tok bireylerin gerçekleştirebileceği eylem” olarak yansıtılmaktadır. Uzak kalan bu iki yapı, birbirini anlama ve değer verme konusunda olumsuz bir sonuç karşımıza çıkarmaktadır. Bireyler çoğu zaman anlamlandıramadıkları kültür ve sanat etkinlikleriyle bir yakınlık kuramamaktadır. Tüm bunlarla birlikte yaşanan derin ekonomik kriz, toplumu kültür sanat etkinliklerinden iyice uzaklaştırmaktadır. Çünkü bireyler temel yaşam ihtiyaçlarını karşılamakta dahi hayli zorlanmaktadır. Oysa sanat da bireyler için en temel ihtiyaçlardan biridir.
Ancak sanat üreticisi de emeğinin karşılığını hem maddi hem de manevi yoldan almak zorundadır. Çünkü yeni bir yapıt ortaya koyabilmek için benzersiz bir fikrin yanı sıra, malzeme ve zaman da gerekmektedir. Devlet sanatçısına yol açmalıdır. Bu yöndeki mesleki örgütlenmeleri desteklemelidir.
Teknoloji çağında, emek hırsızlığını her düzeyde yaşamaktayız. Bu bağlamda, “Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun uygulanabilirliğini sağlayabilmek, genişletmek ve internet ortamındaki denetimi yasal düzenlemelerle artırmak zorunlu bir ihtiyaçtır. Toplumun öncelikle bir sanat eserinin niteliğini anlaması sağlanmalıdır ki sanatçının emeğinin sömürülmesinin karşısında durabilsin.
Düşünce ve İfade Özgürlüğünün Sağlanması ve Sınırlarının Çizilmesi
Sanatın çeşitli dallarında ortaya konulan yapıtlarda ifade özgürlüğünün korunması esastır. Belli durumlarda bu esas hukuk şemsiyesi altında, toplumsal vicdanın ve hassasiyetin gözetiminde yoruma açık da olabilir.
Peki, bu anlamda temel sınırlar nelerdir?
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, devletin uluslararası hukuk ve insan hakları normlarını temel alarak “terör” listesine koyduğu tüm oluşumların sanatsal ve kültürel etkinlikler yoluyla propagandasının yapılması bu kapsamın dışındadır. Dolayısıyla ifadede serbestlik, eylemde zarar yaratmamalıdır. Burada önemli olan hukukun liyakat sahibi hukukçular eliyle tesis edilmesidir.
Ayrıca yine sanat ve kültür, hukuken suç niteliği taşıyan, toplumsal vicdanı yaralayan çocuk istismarı, hayvan istismarı, ensest ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği konularını içeren yapıtların teşvik edici ve özendirici niteliği taşımaması gerekmektedir. Bunların propagandaya dönüşmesini engelleyecek denetleme mekanizmasının etkin bir biçimde çalışması gerekmektedir.
Ortak Kültür Anlayışını Oluşturma
Günümüz partili cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz iktidarız. Ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var” dediğinde yıl 2017 idi. O günden bu güne siyasal İslamcı iktidar, maddi gücünü arkasına alarak, basılı yazında, görsel ve işitsel medyada oldukça saldırgan bir anlayışla atağa geçmiştir. Böylece ortak kültürde yaşattıkları erozyon kültürel yozlaşmaya sebep olmuştur. Devlet televizyonlarında, “şair”, “yazar”, “felsefeci” kılığında Cumhuriyet devrimleri düşmanları kol gezmektedir. Siyasal İslamcılarla birlikte, etnikçi ve liberal grupların da geçmişten günümüze bu alanda oluşturduğu baskıyı kırmak gerekmektedir.
- En başında Cumhuriyetçi, Kemalist yayınevleri, dergiler, yazarlar, sanatçılar, oluşumlar amasız, fakatsız maddi ve manevi olarak desteklenmelidir. Her şeyden önce bugün burada bulunan siz değerli arkadaşlarımın içerisinde, benim bildiğim belki de bilmediğim yazıları, şiirleri, öyküleri bir köşede okunmayı bekliyor. Ya da okunmak üzere çeşitli dergilerde, gazetelerde, raflarda bekliyor. Ancak bundan ne kadar haberdarız? Önce kendimizi bilelim, tanıyalım. Siyasal İslamcı, liberal ve etnikçi grupları bu alanda birbirine sağladığı konfor bizlerin konforsuzluğuna dönüşmüştür. Öyle ki ortaya koyduğumuz ürünler görmezden gelinmektedir ya da hedef yapılmaktadır.
- Eli kalem tutan Kemalistlerin, eleştiri kültürünü yeniden ayağa kaldırmaları; karşıdevrimci ataklara karşı her zaman uyanık olmaları gerekmektedir.
- Yıllardır süregelen sessizliğin yarattığı alan boşluğunu; özellikle dergi çeşitliliği ve dijital medyanın ulaşım kolaylığıyla yeni yazarların ortaya çıkmasını sağlayarak, sessiz çoğunluğun çığlığı olmak yolunda adımlar atılmalıdır. Bu sayede, dayatılan “vasat ve niteliksiz” ürünlerin “sanat” adı altında sunulmasının önüne geçilebilir. Popüler kültürün materyalleri kullanılarak yaratılan bu yöntem kültürel iktidarı kurmakta bir araç haline getirilebilir.
- Kuşkusuz sanat, geçmişte olduğu gibi günümüzde de bir propaganda aracı halinde kullanılmış ve kullanılmaktadır. Bu anlamda Kemalist bir bakış açısıyla yeniden değerlendirmek ve kültürel devrimin anahtarlarından biri haline getirilmeli çünkü burada bir metalaşma söz konusudur. Kemalist devrim her şeyden önce kendi yabancılaşma çemberini aşabilecek bir yöntemi yaratabilecek kadroya ve bakış açısına her zaman sahiptir.
- Öykü, şiir, deneme gibi kurgusal metinler haricindeki yazılı eserlerde ve günlük konuşma dilinde yabancı sözcüklerin etkisinden olabildiğince kurtulmak gerekmektedir. Bu bağlamda Türk Dil Kurumu, Atatürk Cumhuriyeti’ndeki özerk yapısına derhal kavuşturulmalı, bilimsel araştırmalara ve dil çalışmalarına yön ve hız vermelidir. Türk Dil Kurumu eski yapısına kavuşturulduğunda, teknolojiden de yararlanarak ulaşılabilirliği artırmanın yolları aranmalıdır.
- Ve değişim dilde başlar. Yazılı ve görsel basının yanı sıra kültürel ve sanatsal çıktılar üreten herkesin dikkat etmesi gereken bir başka konu, dilin kullanılma biçimidir. Her Kemalist bireyin, cümlelerini özenle seçmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, dilimizde kalıplaşmış bazı söylemlerden kaçınılmalıdır. Kimse dini, etnisitesi ve cinsel yönelimi üzerinden ayrıştırılamaz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirecek her adım yurttaşların eşitliği ilkesine zarar verecektir. Dilde ayrışma ulus bütünlüğüne en sonunda zarar verecektir.
Kültür Endüstrisini Dışa Bağımlılıktan Kurtarma
Günümüz Türkiye’sinde, her alanda olduğu gibi kültür endüstrisi de dışa bağımlıdır. Ardı arkası kesilmeyen ekonomik bunalımlar, Türk parasının değer kaybı, kâğıt ve sanatsal sarf malzemelerinin krizini de beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla kültür aktarımı da durma noktasına gelmiştir. Çünkü Türkiye’de kâğıt üretimi yapan kamu fabrikaları, siyasal İslamcı iktidarın vahşi özelleştirme politikalarının gazabına uğramıştır. Bundan dolayı artık Türkiye’de kâğıt üretilememektedir.
Bu bağlamda, kültür endüstrisini özel sektörün tahakkümü altından çıkarmak gerekmektedir. Kamu eliyle yeniden, kâr amacı gütmeden, güncel şartlara uyum sağlayarak SEKA ve benzeri kamu kurumlar faaliyete geçirilmelidir. Artık, kâğıt ve dolayısıyla kültür, millî güvenlik meselesi haline gelmiştir.
Dede Korkut’la başladık, ölümsüz ozan Karacaoğlan’la bitirelim:
“…
Sual eylen bizden evvel gelene
Kim var imiş biz burada yoğ iken
…”
Biz vardık, var olacağız. Hep birlikte iktidara yürüyelim. İleri, daima ileri.
Kültür ve Sanat Masası Katılımcıları
Mehmet S. Aman – Grafik Tasarımcı, Yazar
Berrin Karadeniz – Cumhuriyet Vakfı Kurumsal İletişim Koordinatörü, Yazar
Utku Erişik – Tiyatro Sanatçısı, Çözümleme Dergisi Genel Yayın Yönetmesi
Buse Sena Atadağ – Çözümleme Dergisi Yazarı
Sema Evrim Eker – İngiliz Dili ve Edebiyatı Öğrencisi, Yazar
Esengül İnalpulat – Ebru Sanatçısı, Restoratör
Miray Ilgaz Algan – Resim Öğretmeni
Selinay Dilara Gürler – İngiliz Dili ve Edebiyatı Öğrencisi
Abdullah Kaya – Seramik Sanatçısı
Zeynep Top – Türk Dili ve Edebiyatı Öğrencisi
Üveys Ülker – Yazar, Cite De Pera Dergisi Yayımlayıcısı
Mustafa Erayata – Yazar
Onur Gülbüz – Psikoloji Öğrencisi
Selim Şahin – Psikoloji Öğrencisi
Şeyma Yavuz – Mimarlık Öğrencisi
Similar Posts:
- Ekonomik Kriz Ve Asgari Ücret Bildirisi
- Kaan EROĞUZ Yazdı: “Anlatılan Bizim Hikayemizdir: Türkiye’de Genç İşsizliği Sorunu”
- LAİKLİK NİÇİN YAŞAMSALDIR?
- KEMALİZM’İN YANLIŞ YORUMLARI ÜZERİNE
- Prof. Dr. İbrahim Kaya Yazdı: “Laikliği Yeniden Düşünmek”