Hande KoncaSiyasetTarihYazılar

KEMALİZM’İ KISKAÇ ALTINA ALMAK YA DA KEMALİZM’İ JAKOBENİZM İLE BAŞTAN YARATMAK… – Hande KONCA

“Jakobenizm, Jakoben laiklik, Jakoben Cumhuriyetçilik, Jakoben Kemalizm” gibi tabirler, yakın dönem Türkiye’nin siyasi düşüncesindeki söylemler olarak kullanılagelmiştir. Peki Jakobenizm nedir? Bunun cevabını genellikle tam olarak ifade etmeden geçiştirenlerin yaptığı algı operasyonları, bugün genç kuşakları etkisi altına almaktadır.

En yaygın ifadeyle Jakobenizm; tepeden inmeci, halkından kopuk olma durumu, halkın isteklerini ve iradesini bilmeden onun hakkında kararlar alan, “halka için halka rağmen hareket etme” anlamı taşır. Liberaller genellikle Jakobenizmi anti-demokratiklikle eş anlamlı kullanırken[1], Muhafazakârlar halkın kültürel yapısını bozan, din karşıtlığı olarak nitelendirir[2]. Sol-Ulusalcılar ise Jakobenizmi, Kemalizm’e eşdeğer tutar ve kelimeyi olumlar[3].

Jakobenizm; 1789 Fransız Devrimi’nden sonra dünyaya ithal edilen bir yöntemdir. Devrim sürecinde iki tür Jakobenizm vardır: Sol Jakobenizm ve Demokrat Jakobenizm. Fransa’da 1794’te Demokrat Jakobenlerin düşmesinden sonra Sol Jakobenizm güç kazanmış ve yöntem olarak, geniş kitlelerin desteğini aramaktansa iyi eğitilmiş bir grubun taşra üzerinde hakimiyet kurmasını benimsemiştir[4]. Sol Jakobenlerin uğraşları başarıya ulaşmadıysa da 1830 Devrimi sonrasında sol Jakobenizm yeniden ortaya çıkartılmıştır ve yeni şekli de eskisinden farksızdır: Örgütlenmiş bir elit, devleti ele geçirecektir[5]. Bu anlatılan bile Fransa Devrim sürecinde bir yıllık bir devre tekabül etse de Jakobenizmin toptan kötü şöhretle anılmasına neden olmuştur.

Olumsuz anlamıyla Jakobenizm tartışmaları, Türkiye’de 1980’lerin ortalarında başlamış, 1990’larda harlanarak kamuoyuna servis edilmiştir[6]. Bu açıklamalarının varlığı ile hareket eden zümre, Türkiye yakın tarihine bu açıdan yaklaşarak, Meşrutiyet ve Cumhuriyet’in gerçekleştirdiği değişim ve gelişimleri, kitlelere bir doğal bir süreç olarak değil de üst aklın projesi olarak anlatmıştır. Bu servisi Jakobenlik üzerinden yapmaları kadar normal bir şey olamazdı. Doğrudan Kemalizm’i hedef göstermek yerine çevresini kuşatıp, Jakobenizm ile ilişki kurdurmak ve Kemalist görüşü itibarsızlaştırmak daha temiz işti.

İlerleyen yıllarda Jakobenizm ve Kemalizm arasındaki, sözüm ona, bağ açık bir şekilde dile getirilmeye başlandı. Kemalizm’in Jakoben bir nitelik kazandığını öne süren bu anlayışın temsilcileri, kurucu kadronun halka yabancı değerleri yukarıdan aşağı bir tarzda yerleştirdiği görüşünü kamuoyuna aşıladılar. Ayrıca “halk için, halka rağmen” prensibiyle ifade edilen vesayetçilik, seçkincilik ve Jakobenizmin, Kemalist saflarda popülerleşmesine neden oldular[7].

Bu kuramsal örüntünün etkisi ile analiz edilen Türkiye yakın tarihi, liberalinden sol aydınına, muhafazakarından neo-liberaline kadar sivil toplumsuzluk, ateist sekülerizm, otoriterlik, kurucu akılcılık, vesayetçilik, otarşizm, seçkincilik gibi kavramlarla jakobenizme bağlandı ve olumsuzlandı. Jakobenizmi olumsuzlayan ve bu olumsuzlama üzerinden bir ülkenin 200 yıllık tarihsel değişim sürecini ve bu sürece etki eden yapıları içerdikleri dinamiklere bakmaksızın yargılayan bu analizlerin Türk sosyal bilim çevrelerinde kabul gördüğünü ve kamuoyu alanı yaratarak neredeyse meşru bir söylem haline geldiğini ifade etmek gerekir. Dahası bu zihniyet, farkında olarak ya da olmayarak oryantalist-sömürgeci söylemin içeride yeniden üretilmesinin bayraktarlığını yaptı[8]. Bugün alanın uzmanı kabul ettiğimiz kişiler ya da dergiler Türkiye’de bunu normalleştirdi.

Oysaki dünden bugüne Kemalizmin Jakobenizme benzetilmesi, son derece kusurlu bir yaklaşımdır. David Parker’ın dediği gibi her devrim kendine özgüdür. Dolayısıyla devrimci hareketi tek bir nedenden yola çıkarak yorumlamak ya da benzetim yapmak gerçeği yansıtmaz[9].  Arada bağ kurma denemeleri yapanlar, Türkiye’nin tarihi hafızasını, toplumsal yapısını, dinamiklerini, dinini, yönetim biçimini görmezden gelmektelerdir. Kaldı ki bu durum Fransız Devrimi konusunda da bilgi eksikliği olduğunun bir göstergesidir. Öncelikle dünya literatüründe Fransız Devrimi, toplumsal devrimler kategorisinde değerlendirilir[10]. Toplumsal devrim de adından da anlaşılabileceği üzere toplumun büyük bir kısmının mevcut yönetimden çeşitli sebeplerle hoşnut olmamasından kaynaklı olarak idareye başkaldırısı ve başkaldırının başarıya ulaşması durumunda ise yeni bir idare anlayışına geçilişidir.

Fransız Devrimi özelinde bakmaya devam edersek, yazının başından beri ifade edilen Jakobenler, aşağı toplum sınıflarından olan ‘Baldırı Çıplaklar’ (Sans-culots) grubuna dahildirler. Yani Jakoben hareket, öyle sanıldığı gibi yukarıdan aşağıya doğru değil, aşağıdan yukarıya doğru yayılmıştır. Bu yayılmayı da kurduğu kulüpler sayesinde mobilize etmiştir[11]. Dönemin Fransa’sında Jakobenler, ancak kulüplerde nefes alma imkânı bulurken, elitist ve muhafazakâr zümre bu kulüplere karşı linç kampanyası başlatmışlardır. Bu doğrultuda muhafazakâr tarih yazımı ve siyasal teori 1793 yılında yaşanan terör siyasetini Jakobenizm ile özdeşleştirerek kavramın içini boşaltıp, kötü anlam yüklemişlerdir[12].

Bu haliyle dünyaya ithal edilen Jakobenizm, Türk sınırlarından girdikten sonra kurucu kadro, muhaliflerinin dilinden düşmez olmuştur. Özellikle son yıllarda ulusal mücadelenin başkomutanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu babası Mustafa Kemal Atatürk ile Jakoben liderler arasında bağ kuracak kadar ileri gitmişlerdir. Onların en çok vurguladıkları nokta Mustafa Kemal Atatürk’ün 1918’de Karlsbad’ta hatıratına yazdığı Avrupa ile Osmanlı arasındaki uçurum hakkındaki notlarıdır. Gazi, notlarında aynen şöyle der:

“Benim elime büyük salâhiyet ve kudret geçerse, ben sosyal yaşamımızda istenilen devrimi bir anda bir ‘coup’ ile uygulayabileceğimi sanıyorum. Zira ben bazıları gibi halk anlayışını bilenlerin kavrayışlarını yavaş yavaş benim anlayışımın ölçüsünde düşünme ve tasarlamaya alıştırmak suretiyle, bu işin yapılabileceğini kabul etmiyor böyle harekete karşı ruhum isyan ediyor. Neden bu kadar yıllık bir yükseköğrenim gördükten, uygar yaşamı ve toplumu inceledikten ve özgürlüğümü elde etmek için hayatı ve yılları harcadıktan sonra neden cahiller derecesine ineyim? Onları kendi seviyeme çıkartırım. Ben onlar gibi değil, onlar benim gibi olsunlar. Bununla birlikte bu konuda incelenmesi gereken bazı noktalar var. Bunları iyice değerlendirip kararlaştırmadan işe başlamak hata olur.”[13]

                Atatürk’ün bu sözlerinin cımbızlanıp sadece ilk bölümüne odaklanıldığı bir gerçektir. Sadece bu kadarı ile yetinirsek, bahsedilen gibi bir anlam çıkabilir. Özellikle anti-Kemalist gruplar için kolay sindirilebilir. Fakat sonraki ifadelere dikkat edersek; Atatürk, kendini çeşitli şekillerde geliştirdiğini vurgulayıp toplumun seviyesine inmektense onları da kendi seviyesine çıkarmaktan bahsediyor. Burada Jakobenizmden bahsetmek mümkün değildir. Zira hatırlanacağı üzere Jakobenizmin -ithal edilen anlamıyla- kitleleri eğitmek gibi bir amacı yoktur. Bunun yanında son cümleye dikkat edersek Paşa, konunun etraflıca incelenmesi gerektiğini, incelenmeden harekete geçilmesinin hata olacağını vurguluyor.

                Bununla beraber bahsedilmesi gereken önemli bir durum da Türkiye’nin yakın tarihi kendine has biçimde “Biz bize benzeriz” mottosuyla şekillendiğidir. En başta ulusal mücadele ve ihtilal süreçlerini aynı anda yaşayan bir başka toplum olmaması dahi başlangıç için yeterli bir bilgidir. Örneğin Fransız İhtilali’nin başlangıç nedeni çoğunlukla ekonomik iken Çin Devrimi’nin ideolojiktir. Fakat Türk Devrimi’nin hepsinden farklıdır. Türk Devriminin başlangıç nedeni var olmaktır. Unutmamalıdır ki Mustafa Kemal Paşa 1918’de ordular terhis edildiğinde İstanbul’a gelmiş ve kurtuluş çaresi için ilk olarak mevcut iktidar ile görüşmüştür. Bu konuda devlet erkanı ve padişah ile yaptığı görüşmeler bilinmektedir. Bunun mümkün olmadığının farkına varmasıyla ve Anadolu’ya geçmiş ve milli direnişi örgütlemiştir. Ama dikkat edilirse yine İstanbul Hükümeti’ni yok saymamıştır. Son kertede İstanbul Hükümeti’nin işbirlikçi tutumları ve Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin dağıtılmasıyla yeni bir meclisin, ulusal mücadelenin merkezi, Ankara’da toplanmasına karar verilmiş ve 23 Nisan 1920 tarihinde meclis açılmıştır. Meclisin açılmasıyla ülkenin dört bir yanından seçilmiş milletvekilleri toplantılara katılmıştır. I. TBMM içerisindeki milletvekillerin niteliklerine baktığımızda hemen her sınıftan her zümreden temsilciler olduğu görülür. Asker-sivil bürokratların yanında çiftçilere, tüccarlara, din adamlarına kadar çeşitli gruplardan milletvekilleri bulunmaktadır. Milletvekillerinin okul tahsilleri ise yükseköğrenimden ortaokula hatta ilkokul seviyesine kadar çeşitlilik göstermektedir[14].

                Yönetici elit ve halk arasında herhangi bir uçurumun olmamasını gösteren birçok faaliyet vardır. Atatürk’ün yurt gezileri, halk ile korumasız bir şekilde sürekli temasta bulunması, Millet Mektepleri’nin kurulması, gazetecilerle sık sık buluşulması, üniversitelere ya da üniversite öncesi okullara ziyaretler, Halkevleri, Köy Enstitüleri gibi faaliyetler ile Atatürk’ün altı ilkesi hep devlet-halk bütünleşmesinin önemli göstergeleridir.

Sonuç olarak Neo-liberal iktisat politikalarıyla Türkiye’yi kapitalist sisteme entegre etme çabalarının yaşandığı bu dönemde, resmi tarih eleştirisi adı altında dile getirilen yorumların post-modern kimlik açılımları ekseninde kurucu iradenin yapı taşlarını etkisizleştirip, değersizleştirdiği[15] gözlemlenmektedir. En çabuk şekilde kurulan bu sorunlu ilişki giderilmeli ve Kemalizm’in gerçekte ne olduğu ve ne olmadığı okullar dahil kamuoyu önünde anlatılmalı, kitle iletişim araçları vasıtasıyla halk eğitilmelidir.

Hande Konca

KAYNAKÇA:

AĞAOĞULLARI, Mehmet Ali, “Jakobenler ve Jakobenizm”, Bilim ve Ütopya, S.205, (2011), s.s.6-26.

AKYOL, Taha, “Jakobenizm Nedir?”, Milliyet, 18.01.1998.

ARSLAN, Bahar, II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e: İki Devrim, İki Süreç, Islık Yay., İstanbul, 2016.

ÇİÇEK, Hikmet, “Jakoben Olmaktan Başka Çare Yok!”, Aydınlık, 10.7.2011.

FERŞADOĞLU, Ali, “Din Karşıtı Jakoben Laiklik”, Yeni Asya, 9 Mart 2012.

FURET, François, Fransız Devrimini Yorumlamak, (Çev. Ahmet Kuyaş), Alan yay., İstanbul, 1989.

GÜNEŞ, İhsan, Birinci TBMM’nin Düşünce Yapısı (1920-1923), T.İş Bankası Yay., İstanbul, 2009.

İNAN, Afet, Mustafa Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, (Haz. Nurer Uğurlu), Yeni Gün Yay., İstanbul, 1999.

İREM, Nazım, “Jakobenizm-Cumhuriyet Açmazında Kemalist Radikalizm”, DEÜ-İşletme Fakültesi Dergisi, C.5, S.2, s.s.1-15.

PARKER, David, “Devrime İlişkin Yaklaşımlar”, Batıda Devrimler ve Devrimci Gelenek 1560-1991, (Ed. David Parker), (Çev. Kemal İnal), Dost Yay., Ankara, 2003.

SARICA, Murat, 100 Soruda Fransız Devrimi, Gerçek Yay., İstanbul, 1981.

SKOCPOL, Theda, Devletler ve Toplumsal Devrimler: Fransa, Rusya ve Çin’in Karşılaştırmalı Bir Çözümlemesi, (Çev. S.Erdem Türközü), İmge Yay., Ankara, 2004.

DİPNOT

[1] Bkz. Taha Akyol, “Jakobenizm Nedir?”, Milliyet, 18.01.1998.

[2] Bkz. Ali Ferşadoğlu, “Din Karşıtı Jakoben Laiklik”, Yeni Asya, 9 Mart 2012.

[3] Bkz. Hikmet Çiçek, “Jakoben Olmaktan Başka Çare Yok!”, Aydınlık, 10.7.2011.

[4] François Furet, Fransız Devrimini Yorumlamak, (Çev. Ahmet Kuyaş), Alan yay., İstanbul, 1989.

[5] Murat Sarıca, 100 Soruda Fransız Devrimi, Gerçek Yay., İstanbul, 1981, s.s.158-163.

[6] Mehmet Ali Ağaoğulları, “Jakobenler ve Jakobenizm”, Bilim ve Ütopya, S.205, (2011), s.16.

[7] Nazım İrem, “Jakobenizm-Cumhuriyet Açmazında Kemalist Radikalizm”, DEÜ-İşletme Fakültesi Dergisi, C.5, S.2, s.15.

[8] Bahar Arslan, II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e: İki Devrim, İki Süreç, Islık Yay., İstanbul, 2016, s.s.75-76.

[9] David Parker, “Devrime İlişkin Yaklaşımlar”, Batıda Devrimler ve Devrimci Gelenek 1560-1991, (Ed. David Parker), (Çev. Kemal İnal), Dost Yay., Ankara, 2003, s.22.

[10] Örnek için bkz. Theda Skocpol, Devletler ve Toplumsal Devrimler: Fransa, Rusya ve Çin’in Karşılaştırmalı Bir Çözümlemesi, (Çev. S.Erdem Türközü), İmge Yay., Ankara, 2004.

[11] Arslan, a.g.e., s.78.

[12] İrem, a.g.m., s.4.

[13] Afet İnan, Mustafa Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, (Haz. Nurer Uğurlu), Yeni Gün Yay., İstanbul, 1999, s.23.

[14] İhsan Güneş, Birinci TBMM’nin Düşünce Yapısı (1920-1923), T.İş Bankası Yay., İstanbul, 2009, s.83.

[15] Arslan, a.g.e., s.74.

Similar Posts:

Loading

One thought on “KEMALİZM’İ KISKAÇ ALTINA ALMAK YA DA KEMALİZM’İ JAKOBENİZM İLE BAŞTAN YARATMAK… – Hande KONCA

  • Ramazan Yılmaz

    Ramazan Yılmaz
    Bu iddialarınız, cumhuriyet ile birlikte, tüm İslami değerlerin engellenmesi yolunda atılan adımları görmezden geldiğinizi veya bilmediğinizi gösteriyor. Osmanlı halkı, o dönemde hemen tamamı Müslüman olan bir halktı. Neden bu Müslüman milletimize, tamamı Hırıstiyan inancına dayalı bir hukuk sistemi dayatılmıştır? Neden Müslüman milletimize, şimdi kimsenin başına takmadığı, o kanun durduğu halde, şapka takmak dayatılmıştır? Başına şapka takanın, kafasının içi, aklı, fikri, düşüncesi, inancı değişecek sanmak tam bir akıl tutulmasıdır. Buna inanmak, insanın milletini hiç tanımıyor olmasını gerektirir. Erkeklere başlarını örtmek dayatılırken, kadınlarımız ise tam tersi başların açılması dayatılmıştır. Halkın içinden çıkmış bir insanın kendi halkını, tamamen yabancısı olduğu bir keşmekeşin içine sokması, demokrasi açısından da, insan hakları açısından da, inanç özgürlüğü açısından da kabul edilemez. Bunlar devrim olarak kabul edilemez. Bunlar kopyala yapıştır tarzı yerleştirmelerdir. Devrim olması için, kendine özgü, kendi değerlerinden ürettiğin, dün top yekününe karşı savaştığın, neredeyse nüfusunun yarısını şehit verdiğin emperyalist düşmanlarından alıntı olmaması lazımdır. Onlara benzeyecek idiysek, neden kurtuluş savaşını verdik, balkan savaşlarını verdik, 1. dünya savaşında neredeyse Anadolu’ya hapsolunduk, neden Çanakkale’de 250 bin şehidimizi anar dururuz? İnsan düşmanına benzemek ister mi? Dünya’da bizden başka alfabesini değiştiren, ve dedelerinin yazdıklarını okuyamaz duruma düşen bir millet var mı? Yok, bulamazsınız. Çünkü hiç bir insan köklerinden asla kopmak istemez. Biz tamamen köklerimizden koparılmak, inancımızı umursamaz bir duruma getirilmek istendik. Yapılan her şey çağdaş batıya benzemek için yapıldı. Batının çağdaşlığının altında yatan tüm vahşetler, hesap edilemeyecek boyutlarda despotizm, Güney Amerika’ da Aztek ve Mayaların, Kuzey Amerika’ da Kızılderililerin, Afrika’ da tüm kıta halklarının, haçlı seferlerinde Avrupa ve Ortadoğu’da geçtikleri her yerdeki yerel halkların, Balkan Savaşlarında, 1. Dünya Savaşında, Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşında, Libya, Mısır, Yemen ve Arabistan’da, Filistin’de, Irak Kut’ül Amare’de Müslümanların, 2. Dünya savaşında tüm dünya insanlarının, Nagaaki ve Hiroşima’da Japonların, Kore ve Vietnamda yerel halkların, Irakta Müslümanların, Bosna ‘da Müslümanların soykırımı ve katliamları üzerine kurulu, vahşetin, medya yaldızları arkasına gizlenmiş, kan ve barut kokularının gölgesinde bir sahtekarlıktan ibarettir. Buna aldanan, kendi kültürüne yozlaşmış, kendi inancını ayran yapıp içmiş, atasını, dedesini, amcasını, dayısını katletmiş emperyalistlere benzemiş insanlarımız da oldu maalesef. O dönemde kongrelerde Anadolu halkımızla birlikte alınan Misak-ı Milli sınırlarımız korunamadı. Oysa ki, bu sınırlar topyekün yok olma pahasına korunmak üzere yemin edilmiş, asla daha azı kabul edilmeyecek sınırlardı. Çünkü o dönemde savaşlarda toprak kaybedilmiş olsa, geri çekilmiş olsak bile herhangi bir antlaşma ile bunlar sabitlenmemiş olduğu için halen bizim topraklarımızdı. İşgal edilmiş topraklar, bir antlaşma olmadan işgalcinin olmuyordu. Ve biz bu topraklarımızı, Musul, Kerkük, Süleymaniye, Erbil, Batı Trakya, 12 adalar ve diğer bazı adaları, Kıbrısı vs. maalesef o dönemlerde terkettik… Velhasılı İnönü döneminde de devam eden bu despotizm, halk tarafından kabul görmediğini 1950 seçimlerinde çok çarpıcı bir sonuçla gördü. Ki o İnönü, Sonradan gelen hiç bir iktidarın yapmadığını yapıp, paraların üzerindeki Mustafa Kemal resimlerini kaldırıp kendi resimlerini bastırdı, Resmi kurumlardan resmini indirtip kendi resmini astırdı, kendi heykellerini yaptırdı. Ve bu kemalist geçinen çevreler, Mustafa Kemal’in askerleri buna hiç ses çıkarmadı. Halen de çıkarmıyorlar… Meşruiyet dediğinizi anlayabildiniz mi?

    Yanıtla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir