Genel

KEMALİZM, BUGÜN ve STRATEJİ

Her toplum özgül koşullarına bağlı olarak siyasal, toplumsal ve ekonomik yaşamını sürdürür. Altyapısal koşullar olan coğrafya, demografi ve üretim ilişkileri; üstyapısal koşullar olan kurum ve kültür etkileşimli süreçlerle siyasal-toplumsal-ekonomik yaşamı bütün olarak var eder.

Kemalizm, Osmanlı siyasal-toplumsal-ekonomik yaşamından bilinçli ve örgütlü bir kurtuluşun ideolojik karşılığıdır. Kurtuluş, Mustafa Kemal önderliğinde, halkın düşmana karşı savaşıyla ve Büyük Millet Meclisi karar alıcılığında gerçekleşmiştir. Kurtuluş, aynı zamanda, tarihsel evrenin aşılmasına, çürümüş düzenin yıkılışına karşılık gelir. Aşım ve yıkım; bilinç, istenç ve güç gerektirir. Mustafa Kemal’in bilinci ve istenci, atılıma geçmiş ve geleceği örgülemiştir. Atılım ve örgüleme, gücü oluşturan taktik ve stratejiye koşul gelişmiştir.

Kurtuluşun sağlayıcısı taktik ve strateji; öz güce dayanma, var olan güç unsurlarının örgütlenmesi ile gücün oluşturulmasıdır. Hepsinde öz güce dayanma ilkesi belirleyici olmuştur. Dolayımla, belirleyici olan öz güçtür. Kurtuluş özdedir; öz, güce dönüşmelidir.

Her kurtuluş, yani aşım ve yıkım, yeni kuruluşu zorunlu kılar. Kuruluş, tarihsel evrenin çözümlenmesi ve yeni düzenin kurgulanmasıdır. Kurtuluş da olduğu gibi bilinç, istenç ve güç gerektirir. Fakat, kurtuluşun taktik ve stratejisinin geliştirilmesi ile olanaklıdır. Kurtuluş, öz güce dayanarak var olan güçlerin örgütlenmesini zorunlu kılarken; kuruluş, öz güce dayanarak, var olan güçlerin örgütlenmesindeki deneyimi gözeterek, var olan güçlerin nitel dönüşümünü gerektirir ve amaçlar. Tarihsel evrenin aşımı ve çürümüş düzenin yıkımı, yani kurtuluş, yeni üstyapısal koşullar var edebildiği sürece, yani kuruluşu gerçekleştirebildikçe ve altyapısal koşullarla uyumladıkça; devrim olur.

Kemalizm, kurtuluşun ve kuruluşun ideolojik karşılığıdır. Onu devrim yapan ise tarihsel evreyi bilinç ve istençle aşması (toplumun donuk güçlerinin evrimini beklemeksizin, onları yeni bir us ve içsel güçle devindirmesi), öz gücüne dayanarak, çürümüş düzeni yıkmasının yanında yeni düzeni -üstyapısal koşulları- oluşturmasıdır. Üretim ilişkilerinin dayandığı dogmatik değerleri ve anlayışı yıkmış, davranış biçimlerini ise değiştirmiş olmasıyla da ‘yeni yaşam’ın ekonomik temelini atmıştır. Tüm bunları yaparken, kurtuluşu gerçekleştirmek için “zorunlu” olarak başvurulan “var olan güçlerin örgütlenmesi” taktiğini, dönüştürmüş ve ‘yeni yaşam’ ı örmenin stratejisine güncelleme getirmiştir. Somut karşılığı, Büyük Millet Meclisinin, Cumhuriyet’in ilanı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne dönüştürülmesidir. Var olan güçlerin, yeni yaşamın gereklerine uyumsuzluğu onun nitel dönüşümünü sağlamayı gerektirmiştir. Sağlayamayanlar ya kendiliğinden elenmiş (ki elemeleri için koşullar da devrimci istencin çıktılarıdır) ya da bilinç ve istencin kararlılığı ile ortadan kaldırılmıştır. Bunu olanaklı kılan ise öz güce dayanan kuruluştur. Kuruluş öz gücü sürekli besleyerek söz açılanları gerçekleştirebilmiştir.

Öz güç, halktır. Mustafa Kemal’in bilinç ve istenci ile ‘ulu us’a dönüşmekte olan halk, nitel dönüşüm gerçekleştirmiştir. Nitel dönüşüm, kuruluşun taktik ve stratejisi ile öz gücü büyütmüştür. Öz güce dayanarak ise atılımlar süreğen biçime getirilmiştir.

Devrimle başlayan dönüşümün ve gelişimin ideolojik karşılığı olan Kemalizm, var olan güçlerin askeri-bürokratik kesimini; nitel dönüşümün ardından üstyapısal koşulların merkezine konumlandırmıştır. Nasıl? Kuruluşun, öz gücünden (halktan) aldığı ‘yetki’ ile… Halkın ulusa dönüşümü, Mustafa Kemal’in bilinç ve istenci doğrultusunda, çevresinde kümelenmiş etkili bir kadro (nitel dönüşümünü sağlamış askeri-bürokratik kesim) ile gerçekleştirilmiştir. Öz güce dayanan ve ‘yasallığı’nı öz gücünden alan kadro, devlet aygıtının oluşturulmasında öncü olmuş ve aygıtın işlerliğinin bekçisi olmuştur.

İşte kurtuluşun ve kuruluşun bir kısa soyutlaması…

Aradan geçen on yıllar ise yavaş yavaş pranga takılarak oluşan tutsaklık ve devrim karşıtlarının yıkıcı eylemleri ile dolu…

Bugün, tarihsel evreyi aşmanın, çürümüş düzenin yıkılmasının zamanı gelmiştir. Aşımın ve yıkımın; bilinç, istenç ve güç gereksinmesi yanında atılımın, geleceği örgüleminin; tarihin dayattığı bir sorumluluk olduğu bilinmelidir. Sorumluluğu yerine getirilebilmenin, taktik ve strateji geliştirmeye koşul oluşu, bir an bile ustan çıkarılmamalıdır.

Bıraktığımız yerden sürdürelim.

Devlet aygının merkezine konumlandırılan (yani üstyapısal koşulları oluşturan kurum ve kültür) askeri-bürokratik kesim; halktan aldığı öz güç ve yetki ile aygıta işlerlik kazandırmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün bilinç ve istencinin gözetiminde, biçimsel pürüzleri ortadan kaldıran uyumlu bir işleyiş, Ulu Önder’in ölümüyle aksamış ve O’nun bilincinden ve istencinden, bir takım “biçimsel” yinelemelerle uzaklaşılmıştır.

Burada zorunlu bir parantez: Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsında beliren ama şahsı ile sınırlı olmayan bilinç ve istenç süreğen sorgulama ve süreğen gelişimdir. Süreğen sorgulama ve gelişim ise öz gücün doğru örgütlenişi ile olanaklı olup, böylece geleceği örgüleyebilir. Bilince dayanmayan istenç, öz gücü beslemez. Öz güç beslenmedikçe, istenç bilinci sakatlar. Bilinç, öz güce bağlıdır. Öz gücün yüzyıllardan beri taşıdığı gizilgüç, Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsında, tarihin koşullarında belirmiş, tarihsel evreyi aşabilmiş ve çürümüş düzeni yıkabilmiştir. Atatürk, gizilgücün ortaya çıktığı bir devinimdir. Tarihin devrimci anaforudur. Çürümüş olanı, donuk olanı kendine çekerek dönüştüren, bilinç ve istençle yenileyen bir anafor! Ve süreğen sorgulama, süreğen gelişim…

Askeri-bürokratik kadronun, halkın ulusa dönüşme sürecinin ilerleticisi (devrimci istenç) ve devlet aygıtının sağlıklı işleyişinin bekçisi oluşu, öz güce dayandığı takdirde ‘doğru’dur. İşte büyük kopuş odur ki öz güç beslenmez, nitel dönüşümü sürekli geliştirilmez, öz güçten alınan yetki usta tutulmaz ise devrim karşıtlarına gün doğar… Bu gün doğuşun nedeni biçimsel pürüzleri ortadan kaldıran Atatürk bilinç ve istencinden uzaklaşılmasıdır. Yani öz güçten…

İşte, gün doğumu, tarihin bir çelişmesini daha üretmiştir. Tüm karanlık güçler; devrimci istencin ulaşamadığı, nitel dönüşümün sağlanamadığı öz güç noktalarına sızmış ve karanlığı yaymıştır. Gizilgüç böylece tutsaklaşmıştır. Askeri-bürokratik kadronun (Atatürk’ün ölümüyle başlayan bilinç ve istençten kopuşu) öz güç ile organik kanalının tıkanması, karanlık güçlerin (devrim karşıtlarının) kanalı dik kesen tüneller açması ile yanıltıcı bir “aydınlık” türemiştir. Bu durum, öz gücün tarihsel evreyi aşımı, tersine bir süreci tetiklemiş, öz güç yani halk, ulusa dönüşümünü tamamlamadan devrim karşıtlarına teslim edilmiştir…

Bugün konuşulması gereken tam olarak  öz gücün somut gerçekliği ve nitel durumudur. Kemalizmin özünde bulunan süreğen sorgulama süreğen gelişim, bilinç ve istenç ne yolla ve nasıl öz güçle bağlantı kurmalıdır? Kurtuluş ve kuruluş ne yolla ve nasıl gerçekleştirilmelidir?

İşte tüm bu soruların yanıtları oluşturulacak olan taktik ve stratejiye koşul gelişir…

Bugünkü taktik ve stratejimiz için önermemizi açıklayalım.

Devrimci, somut gerçekliği durulukla kavrar ve dönüştürür. Bugünkü devlet aygıtı, tarihin cilvesi çelişmelerin ürünü olarak, devrimci bilinç ve istençle işletilememektedir. Bu işletilememenin ana nedeni, kadronun öz güçten kopuşu sonucu aygıtın yapısal olarak bozulmasıdır. Türevsel neden ise bu bozmayı yapan devrim karşıtlarının aygıtı “kendilerince” işletir durumda olmasıdır.

Devrimciye düşen sorumluluk, aygıtın devrim karşıtlarından arındırılması (yani kurtuluş) ve aygıtın yeniden yapılandırılmasıdır (yani kuruluş). Tüm bu kuruluş ve kurtuluş istenci, Kemalizmin bilinci ile donatılmalı; öz güç ile organik kanal ve bağ kurarak sağlanmalıdır. Bunun için ise yatay ve dikey örgütlenme zorunludur.

Öz güç, halk, ulusa dönüşümünü tamamlamalı ve bunu kendini donattığı bilinç ve istençle kendince yapmalıdır. Bunun yolu ise bugün için, üstyapısal koşulların tarihsel evreyi aşımı değil; doğrudan altyapısal koşulların dönüşümünce sağlanmalıdır. Yatay örgütlenme stratejisi, yeni ‘kadro’yu, öz gücün merkezine yerleştirmenin adıdır. Bu kadro, nitel dönüşümünü halk içinde sağlamış bir gizilgüçtür. Sorumluluğu ve görevi ise halkın ulusa dönüşümünü, kendi nitel dönüşümüne eşgüdümlemektir. Eşgüdümlemenin ortaya çıkardığı pürüzler, kadronun dönüşümünü zayıflatmak yerine istencini çelikleştirecektir. Buradaki çelişmenin kadro yararına sonuçlanması, kadronun süreğen sorgulama ve süreğen gelişimi “örgüt” aracılığı ile yapmıyor oluşudur. Kadro bilindik anlamda bir “merkeziyet” barındırmaz. Ortaklık bilinç ve istençtir. Hiyerarşik bir ortaklık söz konusu değildir. Dolayımla, halkın dönüşümü sürekli kavranır ve sürekli girdilerle, bilinç öz gücü besler. İstenç bu beslemede parıldar.

Somutlayalım: Kemalist kadrolar, devletin merkezinde konumlanışından bugüne aygıttan uzaklaştırılmış ve geçmişin özlemi ile kendi köşelerine çekilmiştir. Bu çekilme, yılgınlığı beraberinde getirmiş ve uzaklaşmanın kendilerinden kaynaklı nedeni (devrimci bilinç ve istençten kopuş) ile dışsal nedenleri (devrim karşıtlarının eylemleri) aşılamaz sanını üretmiştir. Gerçekleşen ise Kemalist kadroların, kadro partilerinin çözülüşü ile dağılmasıdır. Kadroların dayandığı öz güç arasına karışımdır. Bu karışım, bilinç ve istençten kopulduğu için kavranamamıştır. Dağılımın getirisi şudur: Kadro, kitleselleşmiş; bir başka deyişle sınıfsal karakteri dönüşmüştür. Askeri-bürokratik kesim kendini türetemeyince, kanalları kuramayınca; öz güçten kadroyu besleyen dikey yükseliş yatay bir sönümleme yaşamıştır. Bu nicel anlamda kadronun yetişmediğini (üstyapısal koşullar anlamında) düşündürse de öz gücün içine dağılmış ve kendini öz gücün içinde yavaş yavaş geliştirmiş bir gizilgücün varlığına işarettir. Böylesine bir gizilgüç, nitel dönüşümünü yatay düzlemde gerçekleştirmiş ve devlet aygıtıyla uzlaşamaz bir nitelik kazanmıştır. Bu gizilgücün, devlet aygıtı içinde dikey örgütlenmede kullanımı yapısal olarak olanaksızdır. Çünkü kuruluşun ve kurtuluşun ilk yıllarındaki devrimci atılım, öz gücü devlet aygıtı ile uyumlarken kopuş yaşanmış ve uyumsuzluk doğmuştur. Bu uyumsuz (!) öz güç, tam adıyla öz güçtür. Ve gizilgücü devrimci bir kitlesellik barındırır. Dolayımla, var olan devlet aygıtında örgütlenemediğinde “kurulacak” devletin öz gücünü oluşturur. Yatay örgütlenme, öz güç olan halkın içindeki gizilgücü kadrolaştırarak (bu süreğen sorgulama aracılığıyla süreğen gelişime doğru bir gidiştir) yeni kurucu anlayışı, halk kitlelerine yaymasının ve öz gücün nitel dönüşümünü organik (altyapısal koşulları aşındırması) biçimde hızlandırmasının, stratejisidir.

Stratejinin belirginleştiği yerler: İkili ilişkiler, demokratik kitle örgütleri, üniversiteler, medya, kamusal alanlar ve iktidar olgusunun biçimsel olarak en az olduğu yerlerdir.

Stratejinin özneleri: Söz açılan gizilgücü ayırt eden ve çözümleyebilen her kişi.

Buraya kadar yatay örgütlenmeyi aktarmış bulunuyoruz. Şimdi ise dikey örgütlenmeye geçelim.

Yatay örgütlenme bir nevi “tarihsel evrim” düşünüşünü çağrıştırabilir. Fakat ondan ayrımı, bilinçli ve istençli bir devinme oluşudur. Bir hücreye giren mikrobun akyuvarlarca öldürülmesi doğaldır. Akyuvarlar taşıdıkları gizilgücü, mikropla karşılaştıklarında ortaya çıkarırlar. Toplumlar için ise böylesine bir doğallık beklemek, safdillik olur. Düşmanı tanımlayan ideolojidir. Yani bilinç ve istenç. Tanımladıktan sonra devingen kılan da ideolojidir. Yani bilinç ve istenç. Yatay örgütlenme, öz gücün içindeki gizilgücü tanımlamanın, kavramanın ve devinime geçirmenin stratejisidir. Öz güç içindeki kadro aracılığı ile bunu gerçekleştirir. Düşmana karşı atılımını ise ‘yeni yaşam’ için öz güce dyanıp başlatır. Bu ise kurucu anlayışın hayata geçirilmesi demektir.

Kuruculuğun başlaması için kurtuluş yani yıkım gerekir. İşte dikey örgütlenmenin başladığı yer buradır. Yani öz güce dayanan ve var olan güçlerin örgütlendiği aşama. Karar merkezi ve karar merkezinin kuruculuğa evrilişi için yıkım. Bu yıkım bir ayrımla gerçekleşecektir ki kendinin tasfiye…

Dikey örgütlenme, yatay örgütlenmeye başlayıştan sonuç alana kadar ki bir “ara biçim” idir. Yani yatay örgütlenmeyi kolaylaştırıcı ve mevcut olanın yıkımını hızlandırıcı bir ara biçim. Yatay örgütlenme öz güç içindeki gizilgücü kadrolaştırır, kadro içi yoklamalar ile profesyonel devrimcileri saptar. Bu saptama sonucu profesyonel devrimciler, yetiştirilmek üzere kadronun ideolojik eğitim-öğretiminden geçerler. Bunun yanı sıra mevcut devlet aygıtının “uyumlanma” süreçlerine de katılırlar. Kadronun yetiştirdiği profesyonel devrimciler, devlet aygıtına özlerinde “uyumsuz” ama onu kendi yararlarına işletecek kadar “uyumlu” idir (Devrimci Anafor). Bu ise bilinç ve istencin devlet aygıtında egemen olmasına yönelik bir savaşımdır. Bu savaşım ne kadar güçlenirse, kurtuluşun taşları o kadar döşenir. Dikey örgütlenmenin sorumluluğu, yatay örgütlenmenin gerçekleşmesini sağlayıcı bir katkıdır. Yetişen profesyonel devrimciler sorumluluklarının bilincinde, kuruluşu sağlayacak istenci örgütleyerek ilerlerler. Artık onlar, kendilerinin ve sorumluluklarının bilincindedirler. Kadro ile bağları bilişsel bir bağdır. İstençlerini, öz güç yararına kullanırlar. Dikey örgütlenme stratejisi, kurtuluşun gerçekleşmesi için var olan güçlerin örgütlenmesi ile ilgilidir. Bu örgütlenme geliştikçe, siyasal-toplumsal-ekonomik yaşamın “mevcut düzeni”nden kurtuluş baş gösterir. Çünkü bu tarihsel evreyi aşmanın ve çürümüş düzeni yıkmanın somut koşulları organik biçimde hızlandırılmıştır.

Şimdilik, yazımızı burada sonlandırıyoruz. Dikey örgütlenme stratejisinin geliştirilmesi gerektiği ve iç çelişkilerinin bulunduğunun ayrımındayız. Kemalizmin bilinç ve istencinin ve öz güç ile kurduğu yeni ilişkilenmenin (ayrıca da öz gücü tanımlamasının, çözümlemesinin ve saptamasının) açtığı yeni yolun bu sorunların da üstesinden geleceğini ön görüyoruz.

Similar Posts:

Loading

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir